Hep çiçek
- Selamlar, önceki yazının ardından 14 gün geçmiş ve ben yeni yazımı ancak yazabiliyorum. Günler öylesine dolu dizgin akıyor ki farkına bile varamamışım. Tekrar tekrar emin olmak için bakıyorum, gerçekten 14. gün mü bugün? Çünkü yazıyı yazalı en fazla iki gün oldu bana göre. Neyse çok uzattım. Bu süreçte yaptığım ufak tefek şeyleri yazıp asıl konuya geçeyim ve böylelikle günlükten evrilme bir yazı olmuş olsun.
- Hayatımda tabii ki kayda değer heyecan verici olaylar olmadı. E karantinadayız tabii bir de. Uzaktan eğitim başladı bu hafta, hala kitap okuyamıyorum, bol bol film izliyorum ama, geçen gün beş film izlemişim mesela. Kendi çapımda eğleniyorum. Bazı listelerin bitirilmesi gerekiyordu, e filmlere kısmetmiş. Kitaplar bekliyorlar. Biraz dile bakayım dedim, İngilizcemi geliştiririm vesaire diye ama onu da yapamadım. Bir dostun vesilesiyle duolingoya döndüm. Eh bu da bir şeydir. He İngilizcem çok iyiymiş gibi Fransızcaya başladım üstüne. Ama sevimli bir dil, küçüklüğümden beri öğrenmek istemişimdir. Bir de başka bir dost vesilesiyle Fransızca şarkılara merak salmıştım, şimdilik sadece eğleniyorum, belki bir gün gerçekten öğrenirim. Onun dışında tatlılar, tuzlularla donatılan bir hayat yaşıyoruz artık. Karantina çıkışı sumo güreşçisi gibi gezeceğiz hepimiz. Bazıları hala çöp gibi gezecek, onlar kendilerini biliyor. Her neyse bugünkü yazımın asıl konusu: Çiçek yetiştiriciliği.
- Genel olarak evlerimizde küçük-büyük, çiçekli-çiçeksiz birçok bitki bulunuyor. Bu arada yapma çiçeklerin sevimsizliğine girmeyeceğiz bugün. Ben şimdiye kadar genel bir bakış belirteceğim kendi adıma. Çocukluğumdan beri evimizde hep çiçekler vardı. Dahası bahçeli evlerde büyüme şansı olan bir çocuktum çok şükür. Hatırlıyorum, akşam sefalarının tohumlarını toplardım okula gitmediğim yaşlarda. Hani o yaşlardaki anılar daha çok bir an, bir koku, bir ses şeklinde minik karelerdir ya. Bu anılar da koku şeklinde kalmış bende daha çok. İlk çiçek isimlerine o zaman heves etmiştim. Her seferinde sorar dururdum anneme bunun adı neydi diye. Unuturdum bir zaman sonra çünkü. Babânemin fesleğenleri vardı mesela, nasıl severdim, bayramlarda gidince başlarını okşar o kokuyu içime çekerdim. Bizim evde en çok yaşamış olan bitki sanırım peygamber kılıcı denilen ve birçok evde olan dik yapraklı bitki. Kendimi bildim bileli var sanırım. Hatta uzun bir zaman önce de yanında yavrusu bitmiş de annem başka bir saksıya almış, nasıl sevimli bir görseniz. Annem büyük olanın ilk zamanlarda çiçek açtığını ve hatta epey güzel bir çiçeği olduğunu söylüyor ama ben göremedim ne yazık ki. İnşallah bir gün minik olan açar.
- Şöyle ki, kadınların komşudan komşuya bir çiçek fidesi alma geleneği vardır. Birinde güzel bir çiçek görülünce istenir, sonra o bir çay bardağında bekletilir biraz sonra dikilir. Evinde çiçek olan insanların hayat enerjisi çok yüksektir diye düşünmüşümdür hep. Çünkü bir canlıya bakmak, ona daima ilgi gösterebilmek, ölmemesini sağlamak, bunlar büyük şeyler. Hatta çiçeklerle gerçek bir bağı olan insanlar onlarla konuşurlar, bu da çiçek yetiştiriciliğinin bir düsturudur. Bunlar hep kıymetli olaylar.
- Bazen sokak aralarında yürürken balkonunda çeşit çeşit bitkiler olan evler görürüm. İşte o zaman da hep bunu düşünürüm. Yaşam enerjisi. Belki tam tersi aşırı olumsuz ve bedbin insanlar da çiçekleri çok seviyordur, sadece onları seviyordur belki, bilemem, ama bana göre onlar bile farkında olmadan tutkuyla bağlıdır tüm güzelliklere.
- Çiçek yetiştiriciliği demişken, bunlarla ilgili teknik bilgi verecek uzmanlıkta ne yazık ki değilim. Belki bir gün olurum, o zaman yeniden yazılır bu yazı. İnşallah diyelim. Şimdilik sadece iki kaktüsüm, ki ikisi de hediye, bir sukulentim ve bir aloe veram var. Bir de bu yazıyı okuyan sadece bir kişinin bildiği ve başka kimsenin bilmemesi gereken bir çiçek faciam var üzgünüm. Yerleşik yaşama geçebildiğim vakit umuyorum ki evim bir botaniğe dönecek. Botanik güzel bir kelime değil mi? Son olarak botanik demişken, öyle evler gördüm, balkonlar daha çok gördüm ama yakînen tanıdığım tek bir ev sanırım böyle. O da bir dostumun annesinin çiçekleri, yavruları da denebilir. Evlerine ilk gittiğimde o kadar muhteşem hissettim ki, çünkü hepsi birbirinden bakımlı ve güzel bir sürü çiçek vardı. Salonda ayrı balkonda ayrı çiçek, orkideden menekşeye minnoş tatlış çiçekler. İnsan nasıl bakar bu kadar çok çiçeğe. İşte evin vazgeçilmezleri böyle oluyor. Evin havası değişiyor -gerçekten değişiyor, sonuçta fotosentez yapıyorlar, ehe- Bundan dolayı çiçekle ilgili bilgileri de arkadaşımın annesine sorarım genelde. Bir de kurutulmuş çiçekler var elbette. Zira kurutulmuş çiçek meftunu bir insan, sevgili dostum.
- Yazımız burada son bulmuştur. Çiçekli günler, çiçekli evler, çiçekli balkonlar, bahçeler diliyorum. Bir insan bir çiçeğe bakabilmeli, bir çiçek gibi de kendine elbette.
Yorumlar
Yorum Gönder