Yüzyıl sonra yeniden

  Merhaba. Bir yazıya nasıl başladığımı unutmaya başladım. En son 2024 Haziran'da yazı yayınlamışım. Neredeyse bir sene olacak. Bu süreçte hayatımda beklemediğim çok fazla şey oldu. Beklediğim şeyler de oldu elbette her şey sürpriz değil. Bu süreçte yoğunluktan mı aşırı mutluluktan mı bilmiyorum yayınlayacak doygunluğa ulaşan bir yazı yazamadım. Girişimlerim oldu muhakkak fakat başarılı sayamadım. Bu da benim yazı yayınlama heveslerimle alakalı elbette. Neyse artık bu kez bi şeyleri derli toplu hale getirip paylaşacağım inanıyorum. Çünkü hayat akıp gidiyor ve bu yazılar da arkada bırakacağım anılardan biri. Paylaşmayınca yazmıyor değilim, bir şekilde zaten bir yerlerde biriken cümleler oluyor ama paylaşmalık bir düzenli yazı daha farklı bir kategoride konumlanıyor zihnimde. Bu sıralar hayatın bir üst evresi varmış da oraya geçmişim gibi hissediyorum. Kendi kendime kalıp zaman geçirmeyi özlediğim, bir şeyleri sırf sevdiğim için yaptığım, doya doya film izleyip kitap okuduğum bir evre vardı yaklaşık 2 sene kadar önce. Orayı geçmişim fark etmeden. Bunun bir lüks olduğunu kaybetmeden önce bilmiyormuşum onu fark ettim. Hayatım boyunca o rahatlıkta olamayacağımı ve ayda 30 film izlediğim zamanlar olmayacağını biliyordum ama buna hevesimin azalacağını, film izlemeyi bile canımın istemeyeceği kadar saçma sapan işlerle kendimi oyalayacağımı bilmiyordum. Hayattaki bazı geçişler çok keskin oluyor, bazıları daha soft daha kaldırılabilir oluyor. 25 yaş benim için keskin çizgilerden birine denk geldi. Çeyrek asırdır normal bir şekilde yaşayıp gittiğim kendi halindeki hayatımda bambaşka bir konuma geldiğimi hissettim. İnsan kendi hayatındaki konumunu bile kendisi seçemiyor bazen, bunu gördüm, en derinden hissettim. Özfarkındalık, özbilinç, özsaygı, özşefkat... Öze dair bilmediğim, unuttuğum, kavrayamadığım ne varsa anladım bildim. Bazılarına hakikaten vâkıf oldum sanırım, bazıları üzerine çalışmalarım devam ediyor. Günün sonunda insan kendiyle alakalı bir sonuca varmıyor tabii ki, akışta 'öz' daima değişiyor ve şekil değiştiriyor çünkü. İnsanoğlu çoğunluğunun sıvı olmasından mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama genel olarak bulunduğu kabın şeklini almaya çok müsait bir yapıda. Neyle meşgul olursan o oluyorsun. Çevrende ne varsa, seni ne ilgilendiriyorsa, ne cezbediyorsa ona dönüşüyorsun zamanla. Bazen buna direnmek çok gereksiz geliyor, kaptırıp gitmek daha makul görünüyor. Bazen direnip benliğini korumak gerekiyor, tabii söylendiği kadar kolay bi şey değil direnmek. Neye direnirsen zamanla o zaten tersine bir reaksiyonla yine sana dönüyor. Daha önce hiçbir şeyle alakalı asla, her zaman, kesinlikle gibi vurucu ve açık kapı bırakmayan kelimeler kullanmamaktan bahsetmiştik. Hayat bunun için ideal olmaktan çok uzak bir yer. Bu şey gibi bir nevi, uçurumdan atlayıp yere düşmeyeceğim demek. Aşağı atlarken ne olmasını bekliyor olabiliriz ki, elbette düşeceğiz. Şöyle farklılıklar olabilir; aşağıda deniz olabilir, kum olabilir, ağaçlık olabilir, düştüğümüz yer değişebilir, günün sonunda düşecek olmak değişmiyor ama işte. Bazen nereye düştüğümüzü de kestiremiyoruz üstelik. O yüzden herhangi bir konuda çok keskin çizgiler koyarak üstten bir tavırla konuşmak çok da makul bir seçenek değil gibi. 

   Hazirandan bu yana neler olduğunu biraz anlatayım istiyorum. Öncelikle hayatımın en önemli bülteni -uzun süredir- evlenecek olmak. Bunu tek bir eyleme sığdırıp basitleştirmeyeyim. Kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel bir şeyin içindeyim çünkü. Evlilik de güzel bir şey muhakkak, fakat sadece fiilsel olarak hislerime karşılık gelmiyor. Çok sevdiğim bir arkadaşım vesilesiyle tanıştığım bir beyefendi ile hayatlarımızı bulunduğundan daha iyi bir hale getirmeye niyetlendik. Daha iyi hale diyorum, çünkü insan hakikaten sevdiği sevildiği yerde çiçek açıyormuş. Her şey olduğu gibi kalsa ve sadece birbirimizin hayatına dahil olarak yaşamaya devam etsek zaten daha iyi bir hale gelmiş oluyor. Ufacık bir an bile her şeye değiyor. İnsan bir çift gözde tüm dertlerine çare bulabiliyormuş. Yaşamak iki kişinin bir olmasıyla daha huzurlu gelebiliyormuş insana. Tüm karmaşanın içinde bir anda bir sessizlik, bir nefes buldum adeta. Zihnim, yüreğim duruldu, durduğum yerde güçlendim ve yeşerdim bir anda. En umutsuz kaldığım zamanda, hiçbir şeye gücümün kalmadığını hissettiğim, her şeyin üst düzey zorluğa ulaştığı ve üstesinden gelemeyeceğime inandığım anda oldu her şey. Hiçbir beklentim yokken, herhangi bir şeye dair hevesim kalmamışken, dümdüz yaşamaya devam ederken. Bir çölde yürüyormuşum ve karşıma bir vaha çıkmış gibi hissettim. Zordu, tuhaftı, anlaşılmazdı süreç. İnsan bazen saçma birtakım şeyler yaşadığında mutlu olmayı beklemez ve kabul edemez sanki, öyle bir zamandı. Ama hayatın akıp gittiğini ve akışa direnmenin manasız olduğunu kabul etmek işleri bazen kolaylaştırıyor. Hayal bile edemeyeceğim bir güzellik oldu. Ruh eşi olur, hayat arkadaşı olur, yoldaş olur artık ismine ne dendiği çok dikkatimi çekmiyor. Hayatta bütün olduğumu hissettiğim, benmişim gibi benimsediğim biri oldu. Tüm ömrümü birlikte geçirmeyi dilediğim, her anına şahit olayım istediğim, her anıma şahit etmek istediğim biri girdi hayatıma. Neyse romantizmi bir kenara bırakacak olursak, nasip dünyanın en güzel şeyi ve asla değişmiyor. Nasibinde yoksa bir yudum su bile içemiyorsun ama nasibinde varsa yiyeceğin dayaktan da kaçamıyorsun. Buna bilmem kaçıncı kez inandım, itaat ettim. Şimdi önümüzdeki zaman dilimi de evlilik süreciyle koşturmaya başladığım günleri getiriyor. Tatlı telaşlar denebilecek türden olaylar yani, tatlı tatlı geçer de esas emele varırız umarım bir an önce. 

    Evlilik dışında gerçek hayatla yüzleşmeye devam ettiğim, yüksek lisans zımbırtısını bitirmeye azmettiğim bir süreçti. Akademi hakkında yazacağım çok fazla şey var ama ne yazsam hem fazla gelecek hem eksik kalacak o yüzden hiçbir şey yazmamak da çok mantıklı geliyor şu an. Sadece şunu belirtmeden geçmek istemiyorum, oturduğu yerden bıdı bıdı ahkam kesen pek çok insanın içeride aslında çok da bir nane olmadığını gördüğümüz zamanlar geçirdik. Beklemediğimiz basit goller yediğimiz anlar yaşadık. Ama işte hayat sürprizlerle dolu, sürprizler de her zaman iyi olacak diye bir kural yok. Biz önümüzdeki güzel sürprizlere bakalım, kötü sürprizler hep olur, olup biter, geçer gider. Giderken bizden bi şeyler götürmesin yeter ki. Hep de umutsuz şeyler yazmış olmayayım bu arada, akademin bana kattığı güzel şeyler de oldu muhakkak. Karşılıklı muhabbet edebildiğim, fikir danışabildiğim insanlar oldu. Ufkumu açacak sohbetler yapmayı seviyorum fakat herkesle elbette bu mümkün olmuyor, bunu bulmak zor ama bulunca kaybetmemek gerekiyor. Akademi demişken hala öğrenci olmam gerçeğiyle yüzleşmek artık yormaya başladı iyice. Geçen dönemi de iyi kötü atlattık fakat bu dönemi atlatmaya hazır hissedemiyorum hala. Vizeler bile geldi bundan sonrası zaten akar gider ama insan yine de yoruluyor. Kendimi teskin ederek devam etmeye çalışıyorum ama artık eski hevesim, isteğim kalmadı hissediyorum. Neyse okyanusu geçtik derede boğulmayalım şimdi, nefes kesmeden yüzmeye devam. 

    Yazdıkça akıp gitse aslında epey bi şey var zinnimde yazacağım ama bazen bir yerde tıkanıyor ve neyi nasıl anlatacağımı tam olarak kestiremiyorum o yüzden yazılarım hep bölük pörçük oluyor. Bu yazı da öyle oldu, şaşmaz. Aslında yazmayı çok seviyorum, bir noktada güzel ifade edebildiğimi de düşünüyorum kendimi ama biraz efor istiyor ve kafa dinzikliği. Bunu bulmak da her zaman kolay olmuyor, belli ki bir süredir benim için hiç mümkün değilmiş. Neyse bir de şu podcast işine girmeyi bi düşünüyorum. Birkaç deneme yaptım ama hala tam olarak hazır değil. Bakalım deneysel bi şeyler yapacağım inşallah bekliyoruz. Yazmaya devam ama onu bırakmıyoruz çünkü yazmak böyle yazayım ya dediğim değil de kendimi yazıyorken bulduğum bir eylem benim için. Tez yazarken iflahım kesilse de günlük yaşamı anlatmak benim için eğlenceli epeyce. Neye ne kadar gücümüz yetiyorsa ordan hevesimiz bitene dek devam. 

    Hayatta iyi yerlere gelmemizi beklemeyen ve bizden üstün bir başarı görmek istemeyen insanlar olacak, her zaman olur. Bunlara inatla ve bizi daima destekleyip, gerçek gücümüzü gören ve neler yapabileceğimizin çok daha ilerisini görebilen bizi seven insanlara vefa borcu ile en iyisini yapmaya her zaman devam etmeliyiz. En çok da kendimiz için elbette. Kendimizi sevmediğimiz ve istemediğimiz şeylere mecbur bırakmayarak -bazen sevmediğimiz ama yapmamız gereken mecburiyetler olur onlardan kaçış yok- bizim için en huzura yakın ve doygunluğa ulaşmanın mümkün olduğu şeylerle ilgilenerek geçiririz umarım ömrümüzü. Bazen kolay değil, yine de kolay olacağını beklemeyerek direnmeye devam. Hiç kimseye kendimizi ispat borcumuz yok, bizi sevmeyene zorla sevgi verdirme hakkımız yok, sevmediğimiz birine iyi hislerimizi harcama zorunluluğumuz yok. Farkında olmadan ucundan kıyısından hayatına dokunduklarımız var, bizim hayatımıza dokunanlar var. Bir şekilde öyle ya da böyle zaten akıp giden bir hayatımız var. Bizim içimize nasıl siniyorsa öyle akıp gitsin dilerim. Şimdiden hayırlı bayramlar, mis gibi bayramlarımız olsun.

Yorumlar

  1. woww uzun zaman sonra buralarda bir şeyler okumak da varmış nasibimizde gerçekten nasipten kaçılmıyor..... bir daha bu kadar uzun bir ara verilmemesini temenni ediyorum ve maşallahlarla inşallahlarla yorumumu bitiriyorum 🧿💜

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ediyoruz efenimmm inşallah diyoruz 😍

      Sil
  2. Hoşuma gitti;
    Bu yazı hoşuma gitti.
    "...bir üst seviyeye çıkmak" ifadesi hoşuma gitti.
    Evliliğin bir gençte başlattığı değişimi görmek hoşuma gitti.
    Bu değişimi ifade ediş tarzın hoşuma gitti.
    Tekrar yazman hoşuma gitti.
    Hayırlı teşebbüsünüzü kutluyor Allah'tan hayırlısıyla tamamına erdirmesini diliyorum 👍🙂🙋🏼‍♂️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz hocam, inşallah hayırlara vesile olur 🌻

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda