Dağdan bağa

    Yaşarken birçok şeye alışmak zorunda kalıyoruz onu anladım. Fakat bazı şeylere alışmak nedense farklı bir his uyandırıyor içerde. Belki sadece bende öyledir. Mesela az önce bir dostuma mektup yazdım, tarihin altına "yine Ankara" yazdım. Ankara'yı çok severim. Pek çok eleştiriye, kötülemeye, ötekileştirmeye, yabancılaştırmaya rağmen severim. Sevdiğimi buradan ayrıldığım sene fark etmiştim. Öncesinde sevmediğimi sanıyordum, yahut herhangi bir his uyandırmıyordu bende. Neticede yaşıyorduk işte, ne farkı vardı diğer şehirlerden. O fark bu şehirde aldığım nefeste saklıymış. Her bir ânıma, her bir anıma, geçen her günüme gizlenmiş meğer buraya olan sevgim. Buradan çıkınca her şeyi özledim, en çok yaşananların burada oluşunu özledim. Belki başka bir şehirde yaşasam tüm bunları o şehrin yeri ayrı olacaktı kalbimde. Fakat burada yaşadım işte. Şimdi kim ne derse desin Ankara'yı çıkarıp atamam kalbimden. Memur şehri, gri şehir, soğuk şehir, cansız, silik, sıkıcı. Evet tüm bunlar belki, görmek isteyen bunların tümünü görebilir. Mesela ben, renkli, kalabalığı yorucu, havası boğucu belki ama heyecanlı, karmaşık ve eğlenceli, adım başı tebessüm ettiğim bir şehir olarak görürüm genelde. İçinde sevdiklerimin bulunduğu bir yer burası. Anadolunun bağrı, bozkırın ortası (kentleşmeden her ne kadar belli olmasa da). Yazı da kışı da kavurucu ve kurak buranın. Ama insana ısınmak için bir odun, serinlemek için bir esinti yetmiyor mu zaten. Üstelik görmek isteyene doğal güzellikten bol bir şey de yok. Dedim ya, bakanın baktığı yerde ne gördüğüyle alakalı hepsi. Her neyse bunlardan bahsetmeyecektim, Ankara sevdam depreşti sanırım. Mektuba o ibareyi yazarken şunu hissettim, Ankara'yı dediğim gibi çok severim ama şu an içinde bulunduğum durumda Ankara'nın bana hissettirdikleri çok başka. İnsanın yaşadıklarıyla beraber bazı şeylere olan bakış açısı da değişiyor. Hisleri farklılaşabiliyor. Uzun süre başka bir şehirde yaşayınca şimdi yeniden Ankara'da olmak garip geliyor. Alıştım, zaten hep istediğim şey buydu. Gerçi şu bulunduğumuz hal içinde dışarı çıkmanın da bir anlamı yok, o yüzden bir senedir arkadaşlarımla bile doğru düzgün görüşmedim, evin burda olması bu hissi yeterince yaşayamıyor galiba. Yine Ankara diyorum ama nerde olduğumun bir hükmü yok gibi yani. Çünkü hep evde olunca ev buzullarda bile olsa ev işte. Anlatmak istediğim şey bambaşkaydı ama ben oturmuş ne anlatıyorum burda. Yazdıklarımı bir şerh eden bulunsa güzel olabilir çünkü ben bile beni anlamadım. Başka şeylerden bahsedelim o halde, bu bahsi kapatalım.

   Bloga yazmayalı iki aydan fazla oldu. Çok yoğun olduğum için yazamıyor olsaydım keşke, oysa ben çok boş olduğum için yazamıyorum. Görevlerimi bir şekilde son gün de olsa yerine getiriyorum, yapmam gerekenleri öncelik sırasına göre iyi kötü hallediyorum, ara sıra kendimi dinlemeye çalışıyorum, ara sıra kendimden uzaklaşıyorum, ara sıra hayallere dalıyorum derken günler, haftalar geçiyor. Birkaç taslak var aslında notlarda ama devamını getiremediğim için köşede kaldı yazılar. Hikaye denemesi yapmayalı epey zaman oldu zaten. Hikaye taslağı da var ama işte kafamı toparlayıp ne bir kurgu yapabiliyorum, ne içimi olduğu gibi dökebiliyorum. Yazacak çok şey olunca ve bir şekilde bir yerden başlamayınca en nihayetinde hiçbir yerden başlayamıyorum. Sonra bunlar ağırlaşıyor, ağırlaşıyor ve bünyemde ters etki yapıyor. Olsun alıştığımız konulardan biri de bu. Madem derli toplu bir yazı olmadı biraz gündelik hayattan bahsedelim. İlerde bunları okur, yav ne günlerdi hee, derim kendi kendime. 

   Öncelikle ayın 2'sinde bir sınavım var ve ona çalışmaya çalışıyorum, normalde bayıldığım, havada karada her türlü çözdüğüm Türkçe sorularını şimdi çözemiyorum. Bir şey oldu, bıktım mı naptım, günlük 20-30 soru çözüyorum anca. Süre gittikçe kısalıyor, sınavda ne olacak göreceğiz bakalım, biraz da keyfi bir şey olduğu için çok önemsemiyorum sanırım. Gerçi benim için şimdiye dek ne keyfi olmadı bilemiyorum. Kendimi tam olarak neye bütünüyle verdim hatırlamıyorum bile. En fazla fakültede ders geçmek sanırım. Tam olarak ona bile vermemiş olsam gerek ki bazı dersleri 3 kez aldım. O yüzden mi bu haldeyim acaba. Bunu bir ara tartışayım kendimle dur. Her neyse, bir tez yazım olayı var, danışman hocama çok müteşekkirim, herhangi bir sınır koymuyor bana, düz araştırma yapıp kendi çapımda yorumluyorum. Zaten ben bilim adamı mıyım sayfalar boyunca konu savunayım. Sanırım sırf bu yüzden bile yüksek lisans yapamayabilirim. Ben araştırmaya meftunum, araştırdıklarımı belgelerle sunmaya değil. Neyse burayı da geçelim. Geçen sene pandemi başladığında evde tek başıma takılıyordum, okul dışında bir uğraşım yoktu, bir şeyler okuyup izliyordum falan, daha çok izliyordum gerçi. Sosyal medyada görüp hep özeniyordum bazı insanlara. Bu dönemde ya bir müzik aleti, ya bir el sanatı malzemeleri, ya bir kedi olacak evde diyordum. Şimdi aile evine dönünce bahçede kedilerimizle takılıyorum ara sıra. Oyun arkadaşlığı yapıyorum onlara, umarım arkadaşlığımdan memnundurlar. Olmasalar öyle kitaplarımın üstüne falan çıkmazlar heralde ben soru çözerken. Öyle olduğunu düşünüyorum en azından. Ayriyeten pandeminin bana kattıkları arasında spor yapmak da var. Çok düzenli olmasa da bir spor kültürüm oluştu hazır evdeyken. Bu aralar da çok hareketli şeyler yapmak istemediğim için strechinge sardım. Belki biraz esnersem vücudum daha az ağrır diye umuyorum. Belim, sırtım artık ağrıdan ayakta duracak halde değildi çünkü. Yakında yogaya falan da başlarım hadi bakalım. Şaka bir yana hep şey derler ya, spor hayat kalitesini yükseltiyor, gerçekten öyleymiş arkadaşlar, benim evde kendi kendime iki kol sallamam, iki bacak kaldırmam bile baya etkiledi bir şeyleri. Kaliteli hayat için spora başlayalım. Kamu spotumuzu da verdik, rahatız. He bir de staj yapıyoruz uzaktan, bak bu önemli, çünkü uzaktan staj herkese nasip olmazdı bize oldu. Çocuklar çok eğlenceli. Stajla ilgili düşüncelerim bu kadar. Başka da yaptığım pek bir şey yokmuş şu an şöyle bir düşündüm de. Hayatım oldukça monoton anlayacağınız. Ajandaya yazacak şeyi bile zor buluyorum bazen. Yine de ağzım iyi laf yaptığından yazıyorum iyi kötü bir şeyler. Çünkü gerekli gereksiz her şeyden bahsetmeyi severim. İlerde anılarımı daha net hatırlamama vesile olurlar belki. Sonuç olarak bu yazının varacağı bir yer olmadığı çok belli. Bazı hisleri anlatmak için başlattığım yazım günlük olarak devam etti her zamanki gibi. Şimdi de yazacaklarım tükendi ve artık gitme vakti. Güzel temennilerini bugün herkes kendi kendine yapsın. Bu yazı da burda bitsin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda