Hayat öylece elimizden akarken

   Bir süredir hikaye yazmak için kendimi zorluyorum, çünkü her şeyi akışa bıraktığımda bazen hiçbir şey yapmamış olduğumu fark ediyorum. O yüzden bazı konularda kendime ayar vermeyi uygun buluyorum. Bilhassa bu konular şahsım adına faydalı işlerse, devinişsel sürecimde bana yardımı dokunacaksa üstüne gitmeye özen gösteriyorum. Fakat ne kadar üstelesem de doğal akış içinde gelişigüzel bir hikaye başlangıcı yapmıyorsam o bi türlü bitmiyor. Bazen gelişigüzel başladıklarım bile bitmiyor. Öyle bir durum ki, o an yazdım yazdım sonra sanki zihnim düğümleniyor ve devamı gelmiyor. Elbette bunu da bir çözüme kavuşturmam gerekli ama bakalım onun sırası da gelir herhalde. Ben de madem hikaye yazamıyorum ve bu yazmaklığı bir şekilde atmam gerekiyor bari günlüğe dökeyim diye düşünüp bu satırları yazmaya karar verdim. Ayda bir kez olsun derli toplu bir yazı dizini çıkarabilmeyi önemsiyorum yoksa bir his hep içimi kemiriyor. Bu yazı vesilesi ile hayatımdaki birtakım kararlar ve değişikliklerden bahsedeyim. 

    Önemlilik sırasına göre gideceksem kpss'ye çalışmaya karar verdiğimi söylemeliyim. Yakınlarım iyi bilir ki daha önce böyle bir derdim yoktu ve kpss gibi bir sınavın hayatımda bir yeri olacağını pek düşünmüyordum. Özgür kız ayaklarını bir kenara bırakıp gerçeklikleri karşıma aldığım noktadan itibaren bunu göz ardı edemeyeceğimi, ailelerin, akrabaların ve bilhassa görüp geçirmiş insanların hep söylediği "ssk mühim, sırtını devlete daya, düzenli maaşın olsun, kimseye muhtaçlığın olmasın" söylemlerinin ucu evet buraya varıyor. Fakat şunu da es geçmemeliyim ki bu benim için sadece bir ilk adım. Yani ben hayatım boyunca tek bir işe odaklanmak ve orada kalmak istemiyorum. Kaldı ki içinde bulunduğum çelişkili hali kendime bile izah edemiyorum. Çünkü hep 'olmak istemediğimi' öne sürdüğüm bir meslek için çabalıyorum şu an. Bunun vicdani yükü, kendime veremediğim hesap, dış kuvvetlerin etkileri hepsi o kadar ağır ki. Umarım başarabilirsem de layığıyla altından kalkabildiğim bir hal olur. Her neyse sonuç olarak ilginç bir şekilde bir gün ayaklarımız yere basmak durumunda kalıyor çocuklar. Ya biri aşağıdan asılıyor ya biri başınızdan bastırıyor ama o ayak bir şekilde yere değiyor günün sonunda, gerçeklik sanırım biraz da bu. 

    İkinci önemli nokta hala kesin olmamakla beraber yüksek lisansa başlıyor olmam. Kesin değil diyorum çünkü ya yaşadığım şehri terk edip yeni bir düzen kuracağım hele ki böyle kritik bir dönemde ya da bilmiyorum başka türlü başlamam mümkün görünmüyor gibi. Başlamazsam da donduracağım muhtemelen ne oluyorsa olsun diyerek. Zaten tamamiyle şans eseri gelişen bir olaydı. Bir arkadaşım başlamıştı güz döneminde, bahar dönemi için de kayıt açmışlar dedim şansımı deneyeyim bari. Sonuç olarak burdayız, boşluğun ortasında evet. Her şeyin hayırlısı bakalım, yüksek lisans diye ölüp bitmiyoruz sonuçta, olacağı varsa bir gün olur, kaderde ne varsa o diyelim bu konu için bu yeterli bir cümle.

    Bunlar dışında hayatımda çok ekstrem şeyler yaşanmıyor. Osmanlıca gönüllü çeviriler yapıyorum bir kurum için, son edindiğim bilgiye göre çeviriler yayınlanırsa benim ismim olacak kitaplarda, bu beni mutlu eden bir şey çünkü insan hayatta olduğu sürece bir işin ucundan tutmak, bir noktada birilerine faydalı olmak isteği içinde bitiyor. Çeviri yapmak çok eğlenceli bir iş zaten, hatta bir dönem çevirmen mi olsam diye düşünmedim değil lakin bu konuda dil bilgim oldukça zayıf ne yazık ki. Belki bir gün yabancı diller öğrenip geliştirirsem neden olmasın ama. Her şeyin temelinde dönüp dolaşıp dile varıyor tüm derdim. Burdan çıkarılan netice şudur ki illa ki o dil/diller öğrenilecek, kaçış yok, ne kadar hızlı olursa da o kadar güzel olur. Hatta bu dönemde esasen dile yüklenip farklı hedeflere yönelmeyi düşünmüştüm sonra daha garanti olacağına hükmettiğimden dolayı kpss yolunu seçtim. Hayatta her şeyi kestiremiyoruz sonuçta. Birden çok şeyi aynı anda aynı başarı seviyesinde yapmak da epey zor, özellikle benim gibi keyfine düşkünler için bunlar gözde büyüyen şeyler. Mesela bu süreçte bir aydınlanma yaşayarak sosyoloji kaydımı sildirdim. Çünkü bana göre değilmiş, çok fazla araştırma, çalışma, okuma istiyor. Benim için fazlasıyla çok. Artık önümüzdeki maçlara bakalım dedim ne diyim.

    Dün arkadaşımla konuşurken dedi ki "annemle podcast dinliyorduk, dedi ki; siz de konuşmayı çok seviyorsunuz podcast çeksenize." Ben mesajı görünce bir tebessüm ettim, 10 dakikalık ses kayıtlarıma isyan etmeden tahammül eden arkadaşım bana uzun süredir, sen de podcast yapmalısın bence, diyordu. Annesi de fikrine onay vermiş. Aslında eğlenceli olabilir ama biz güleriz arkadaşlar ne anlatacağız da bizi zaten kim niye dinleyecek. Neyse şimdilik böyle tatlı bir düşünce olarak kalsın bakalım. Bu arada ders çalışmaya başlayalı 1 hafta oldu, yaklaşık 1 aydır falan çalışma yapmayı planlıyorum nihayet nasip oldu uygulamaya dökmek. Ben plan adamıyım, birisi de uygulayıversin olmuyor mu? İlla hepsini ben mi yapacağım aaa. Neyse çalışmaya başladığımdan mıdır bilmiyorum bir enerji geldi bana bu ara maşallah diyelim, içim içime sığmıyor, bilmediğim güzel şeyler mi yaşanıyor acaba farkında olmadan anlamadım. Neyse hayrolsun diyelim. Plan adamıyım demişken geçenlerde arkadaşlarla oturduk kahvaltı ediyoruz, genelde buluşmaları ayarlayan kişinin ben olduğumla ilgili bir konu açıldı. Dedim organizatör kimliğimi durduramıyorum, acaba organizasyon işine mi girsem, bir arkadaş baya mantıklı buldu fikri, bence olur diyor. Alın işte bir meslek daha çıktı başıma, napayım ben kaça bölüneyim, bir tane hayatım var arkadaşlar en fazla kaç iş sığar bir hayata siz söyleyin. Ya da söylemeyin yaşayalım görelim napalım. Sonuçta şuraya ne yazıldıysa o. 

    Son olarak kendi hayatımda böyle şeyler yaşanırken dünyamızda da pek çok olay gelişiyor. Bunlardan biri malum Ukrayna'nın durumu. Biz yıllardır Müslüman ülkelerde, Filistin'de, Suriye'de, Mısır'da, Doğu Türkistan'da ve daha pek çok yerde yaşanan zulmün durdurulması için mücadele ediyoruz bir şekilde, işe yarıyor yaramıyor orası ayrı, en azından safımızı belli ediyoruz, dualarımızdan düşürmüyoruz, elimizden ne geliyorsa işte. Gözümüzün önünde şehirler, ülkeler yıkılıyor. Biz yıllardır yaşıyoruz aynı hisleri. Şimdi yine masumlar katlediliyor. Ne uğruna. O kadar önemli değil ki ne uğruna olduğu. Bir avuç toprak parçasını paylaşamamanın hiçbir savunulur yanı yok çünkü. Yalvaran bakışlarla dünyaya bakan bir çocuğa silah doğrultmanın hiçbir anlaşılır yanı yok. Ne denir ki, bunların bitmeyeceği aşikar, bir şekilde insanoğlu kötülüğün en derinine iniyor çünkü. Canımız yanıyor ve elimizden hiçbir şey gelmiyor işte. Dualarımız daima mazlumdan yana.

    28 Şubat'ta böyle bir yazı yazmak da epey manidar oldu şimdi düşündüm de. Tarihler onunla ilgili anıları hafızasından silemeyenler için daha önemli oluyor sanırım. Güzel dileklerde bulunabileceğimiz, ümidimizi hiç yitirmeyeceğimiz, ışığa yakın ya da uzak olmanın fark ettirmediği bir yol yürüme haline vakıf olacağımız günler diliyorum. 

İliştirilmiş şarkı, bilhassa teferruata ithafen: Louis Stotesbery- Hatırla Bizi



Yorumlar

  1. seni kpss ve yüksek lisans olaylarına çekiştirmişim gibi hissetsem de bundan hiç pişman değilim çünkü her şeyin en güzelini yapacağına eminim <3 podcast konusundan hâlâ aynı düşüncedeyim sen bu işi yaparsın ona şüphem yok ama işin içinde ben olursam biraz başarısız olabiliriz belki...ayrıca teşekkürler son günlerde deli gibi bu şarkıyı dinliyorum sürekli <3 benim içimde de bir yazmak hevesi varmış sanırım uzattıkça uzattım ve seni seviyorum <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çekiştirmeli bir süreç oldu ama olur öyle diyelim umarım sonu güzel olur :D podcast fikri bir süre fikir olarak kalsın du bakalım, ben de sürekli bu şarkıyı dinliyorum senin de dinlediğine şüphem olmadığı için ve şarkıyla tanışmama vesile olduğun için ben teşekkür ederim, son olarak herkes yazı hevesini kendi blogunda yazarak giderirse sevinirim, ben de seni seviyorum gardaşım <3

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda