Uzun bir soluk

   Kalbimde bir şeyin derin bir sızısı var. Fakat tam olarak ne olduğunu tespit edemiyorum. Epeyce zamandır yazı yazmak istiyorum, neyi neresinden tutup ne şekilde ortaya koyacağımı bilemiyorum ve çok kez düşünce karmaşası içinde yazma heves ve arzumu baskılamak zorunda kalıp yoluma devam ediyorum. Yazamıyor olmak çok can sıkıcı ve bir o kadar insana yük olan bir mesele. Bazen kelimelerin öylece bir araya gelişi beni etkiliyor bu yüzden. Çünkü çoğu zaman fikirleri nasıl somutlaştırabileceğimle ilgili sorunlar yaşıyorum hayatımda. Yine de bugün bunu aşmak ve kendimi olabildiğince iyi şekilde ifade etmek istiyorum. 

    Zaman çok hızlı akıp gidiyor. 2022 bitti bitecek. Bu süreçte elle tutulur neredeyse hiçbir şey yapmamış olmak, daha doğrusu yapmak istediklerim yolunda sağlam adımlarla ilerliyor olmamak, belirsizlik, bu hız, bu hengame, bu arayış beni yoruyor. Hiçbir şeye yetişemiyorum, her şeyi ıskalıyorum, kendime hep dün gibi geç kalıyorum buna rağmen yarın kadar uzağım sanki. Adım atsam ordayım ama o adım belki de hiç atılmayacak. Her yan tuzak ve dikkatli yürünmesi gereken bir toprak yolda gibiyim. Geri dönüş yok çünkü bastığım yerler yıkılıp toz oluyor; ilerisi sis ve hiçbir şey görünmüyor. Kararsız adımlar atıyorum, çoğunda yere kapaklanıyorum ama kalkmak zorundayım çünkü öylece burda durmama imkan yok. Yol hep aynı geliyor, hep o işaret olarak belirlediğim kayanın yanından geçiyorum, hep o tuhaf şekilli yalnız sedir ağacı, hep aynı hızda yürüyen o kaplumbağa. Yazdıklarım da öyle. Aynı hisleri, aynı fikirleri çok da farklı olmayan kelime gruplarıyla bir araya getirip bir yazı oluşturuyorum. Ne tuhaf. Binbir çeşit farklı yol var oysa. Bense hep tekdüzeyim. Siz arada bir yazılarımı okuyorsunuz sadece, bense kendimle bir ömür hep birlikteyim. Geçiniyoruz çok şükür, kendimi kendimden ayırmak isteyedebilirdim. Çok fazla ne olduğu belli olmayan cümle kurdum sanırım, biraz da gündelik fikirler öyleyse.

    Bugün yazılı ehliyet sınavına girdim, 78 almışım, 100 alana kimse madalya vermiyor merak etmeyin demişti bir hoca derste, aynen öyle arkadaşlar sonuçta sınavı geçtim teşekkürler. Sonra bugün dgs açıklanmış, ne yapacağımı bilmediğim bir puanım var elimde kendimi tebrik ediyorum. Yeniden bir üniversiteye başlar mıyım, başlamalı mıyım emin olamıyorum. Bunları düşünmek için kendime biraz daha süre vereceğim, zaten ösym bir gün erken açıklayarak beni gereksiz telaşlandırdı bir de ben kendime yüklenmeyeyim. Zaten yaşanan kpss faciası da yeterince can sıktı. Şimdi kaldırılan kitaplar yeniden ortaya dökülecek ve bir ay yeniden sınava hazırlanılacak. Herkese Allahım ya rabbim akıl fikir vicdan versin başka hiçbir şey demiyorum bu konuyla alakalı. Bunlar dışında hayatımda şu an için genel seyir şu şekilde:

    Geçenlerde ilkokuldan bir arkadaşım evlendi, imam nikahında şahidi ben oldum biraz tuhaftı, aynı sıralarda mini mini bir çalışkan iki iken şimdi koca koca insanlar olduk ve başka başka yerlerde, şekillerde hayatlarımızı sürdürüyoruz. Yine geçtiğimiz hafta sonu bir arkadaşım evlendi, önümüzdeki perşembe de bir kuzenim evlenecek. Anlayacağınız evliliklerin son hızda devam ettiği bir sene oluyor yine ve evlilikle alakalı bazı fikirlerimi öncesinde bir yazıda belirtmiştim. Yine de söylüyorum ki neresinden bakarsanız bakın oldukça tuhaf bir durum. Yani bayyya tuhaf. İçinde pek çok his, pek çok olay barındıran bir durum. Güzelliklerin çok olmasını temenni ediyorum tüm evliliklerde. Ve bu bahsi kapatıyorum çünkü ben gülerim. 

    Yeğenim ekim sonunda 1 yaşına girecek ve gözümün önünde bir insanın büyüyüp kocaman olması çok değişik bir duygu. Sürekli bir farklılık geliyor, her gün yeni bir sürüm, bir güncelleme. Yavaş yavaş bir şeyler öğrenmesi, artık bazı olaylara normal tepkiler vermesi, gülmesi, ağlaması her şeyi içine işliyor insanın. Annemle babam atılan fotoğraf ve videoları izleyip izleyip gülüyorlar, annem bir de videodan seviyor çocuğu, demek torun hakikaten başka oluyor inandım. Ama işin daha komiği ben de zaman zaman kendimi onun videolarını izlerken buluyorum. Bebekler tuhaf varlıklar arkadaşlar, uzaylı olabilirler, bizi hipnoz ediyor falan da olabilirler, ben bu konuda kendilerine güvenemiyorum, fakat minik kurbağamla el ele parka gittiğimiz zamanları iple çekiyorum. 

    Bu yazıyı ayın parlak ışığında yazıyordum, pencereden içeri öyle aydınlık getiriyodu ki ışıksız görebilir insan her şeyi, ben de güneşliğin bir kısmını çekmiştim yatağımdan rahat seyredeyim diye, ben bu yazıyı yazarken o da ilerlemeye devam etti, şimdi güneşliği daha fazla açmak zorunda kaldım, umarım ay görüş açımdan çıkmadan yazıyı tamamlayabilirim. Çünkü ne diyor şair,

'ayın altında daha karanlıktır bazı anılar.' 

    Aslında yazacağım daha milyon şey vardı, yazamadığım süreçte beynimde dönüp duran pek çok fikir. Düşüncelerimin en verimli olduğu anlar genellikle yazı yazmaya olabildiğince uzak olduğum anlar oluyor nedense. Mesela ev temizlerken, bulaşık toplarken, yürürken, insanlarla konuşurken. Elime bir kağıt kalem -hadi günümüzde telefon aldı diyelim bunların yerini, pratiklik açısından- alıp da not edemiyorum bir şeyleri. Zaten ben hep söylediğim gibi öyle not usulü çalışamıyorum da. Benim her şey bir âna bakıyor. Sonradan yazı toparlayamadığım için uzun uzun anlatamıyorum pek çok şeyi. Zira aynı anda çok fazla şey düşündüğüm, fakat yazmaktan pek çabuk sıkıldığım, fikirlerimi ilk heyecanıyla aktaramadığım için hevesimin kaçtığı çok oluyor. Bir de bu sıralar çok unutuyorum. Eskisi gibi verimli işler de yapamıyorum. Mesela blogu ilk açtığım sene -2019- çok fazla yazı paylaşmışım, sonraki sene normal, geçen sene epey azalmış bu sayı, bu sene de aynı şekilde, niteliğinde çok farklılık oluyor mu emin değilim fakat nicelik epey düşmüş. Kendimi çok fazla alanda geliştirmek isterken ve hiçbiri için gerçek anlamda mücadele etmezken çünkü aslında tam olarak neyi gerçekten istediğimi ve hangisine gerçekten yatkın olduğumu bilmezken bu şekilde tam anlamıyla tembellik etmek işleri oldukça zorlaştırıyor. Yazının sonunda da kendimi iğneledikten sonra ay uzaklaşırken benden bu yazıyı sonlandırma vakti geldi demektir. 

    Aklı başında mantıklı makul kararlar alabildiğimiz, kalbimizden gelen sesleri gürültüsüz oldukça sakin ortamlarda net bir şekilde duyabildiğimiz, pişman olacaksak bile olsun iyi ki de yaptım iyi ki de pişman oldum diyebileceğimiz ayın parlaklığı gibi günler diliyorum. Güneş gibi göz kamaştırıcı ve yakıcı değil, ay gibi sekinet halinde ve alabildiğine ihtişamlı. Hoşça kalın. 

Yorumlar

  1. biraz karamsar bir yazı olmuş sanki ama çok sevdiğim bir kamyon arkası sözü vardır 'düşüşler olsa da hayatta umutlar hep ayakta' diye, yola çıkmış olmak ve yolda olmakta bir başarıdır. varış noktasına gelmiş olmak sadece o başarıyı nihayetlendirir ve sen çipçiçekli bir yolun ta kendisisin 💖

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çipçiçekli tanımınla beni duygulardan duygulara devşirdin kardeşim, bu yolda yanımda yöremde gördüğüm zaman kendimi huzurlu hissettiğim insanlardan biri olduğun için teşekkür ederim, iyi ki varsın 💘

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda