Zam'an'

   Şöyle bir çevresindekileri düşündü önce. Sonra kendine döndü yeniden. "Dönelim kendimize ve aldığımız yaralara bakalım." çağrısına kulak vermek için. Yokladı kendini. Var mıydı, varsa ne içindi. Bir türlü çözüme kavuşturamadığı şeyleri düşündü. Dert sandıklarını, içinde acı olarak yer etmişleri. Onu neyin daha çok yaraladığını, neyin daha derinden etkilediğini bulmaya çalıştı. Sevdikleri mi üzüyordu, yaşadıkları mı, hastalığı mı, aşkı mı, yokluğu mu, yoksa içindeki doldurulamaz boşluğu mu? En çok kendi kendini mi yaralıyordu yoksa? Karar verdi. Yaşamaklığın vermiş olduğu gurbetlikti onu bu denli kıran, döken. İçinin daima böyle karmakarışık olmasına sebep bu histi. Midesine giren krampları bu açıklayabilirdi en iyi. Yapılan, yazılan, söylenen her şeyi düşündü bildiği kadarıyla. İzlediği film-dizileri, okuduğu kitapları, dinlediği şarkıları, sözleri, hikayeleri, nasihatleri. Herkesin ve her şeyin bi kurgusu, bi öyküsü vardı. Hayal gücü sınır tanımazdı. Yine de hayal edilebilir gerçeklikler vardı. Bir de hayalle gerçek arasındaki gelgitler. Sanki öyle bi medcezirin ortasında kalakalmıştı. Bi yanına dönüyor ve gerçek sandığı şeylerle karşılaşıyor, öbür yanında hayal sandığı olaylar gerçekleşiyor. Ayırt etmesi oldukça güçtü. Bazı yaşananlar oldukça inanılmazken, yaşanması gerektiğini düşündüğü bazı şeyler yaşanmıyordu. 
   -Müzmin baş ağrılarım artıyor. Dayanamıyorum. 
   -Seni bu hale getiren, canını bu kadar yakan şeyleri neden biriktiyor ve terk etmiyorsun. 
   Sebebini bilmediği hislere cevap veremez insan. Belki hoşuna gidiyordu bu acılar. Belki acı çekmek ona hayatta kalmakla aynı şey gibi geliyordu. Derine daha çok batıp sonra nefes almak için kendini yüzeye fırlattığında aldığı o nefes ona umut veriyordu. 
    -Nefes almam gerekiyor. Derin, ciğerlerimi hissedebileceğim kadar derin bir nefes. 
    -Öyleyse kurtul yüklerinden ve çıkar kafanı o derinlikten. 
    Her şeyin bir vakti vardı. Pişmeyen yemeğin sofraya konulamayacağı gibi, demlenmeyen çayın tadının güzel olmayacağı gibi, zerdaliden kayısı olmaya giden süreç gibi. Beklemeden, acıyı içten hissetmeden, derine dalmadan aldığın nefes içini daha çok acıtır, kalbini deler geçer. Nefes seni hayatta tutacakken, yaranı derinleştirir. O yüzden sabırla beklemek gerek. Yaranın iyileşmesini beklemek gibi. Derinin ne kadar hasar aldığına bağlı olarak yaranın iyileşme sürecinin değişmesi gibi, nefes almak için de öyle beklemek gerek. 
    -Yeterince derine işlemeden alınan nefes ciğerlerime faydadan çok zarar verecek. Ayağımı yere bastım lakin yukarı çıkmam için son bir hamle gerek. 
    -Öyleyse bekle ve vakti geldiğinde artık bunu geciktirme. Bekliyor olacağım. 
    Gülümsedi. Bunu duymaya ihtiyacı vardı. Birinin onu bekliyor olması olayların daha hızlı gelişmesi için elinden gelen her şeyi yapması demekti. Üstelik o, sevdiği, dostu, kardeşi, arkadaşı. O, demiyordu ki 'haydi çabuk ol,' 'yeter artık sıkıldım beklemekten,' 'gelmeyeceksen beklemenin bir manası yok.' Onu acılarıyla yüzleşmesinde serbest bırakıyordu. Onu sıkmıyordu. Ona umut oluyordu. Ve o bunu unutmuyordu. 
     -Ne çok acı var demiş ya şair. Hakikaten öyle, oysa baktığında ne çok da güzellik var. Sen bunu en iyi gösterensin. 
     -Güzelliğin de acının da sonu yok. Lakin dilersen hayatını güzel kılmak da senin elinde, acıyı büyütüp çoğaltmak da. Sen güzelleri tercih et ve biz kazanan olalım.
      İnsan başına bir dert açıldı mı zannediyor ki o dert her şeyden büyük ve yalnızca benim başımda. Nasıl mücadele edeceğim bununla diye düşünüyor ve hayatını zehrediyor kendine. Düşünmüyor başka şeyleri ve ilgilenmiyor hiçbir güzellikle. Oysa acıları yaşanabilir kılan şey yalnızca yaşamak zorundalığının vermiş olduğu umut emaresidir. Çünkü yaşamak zorundaysan ve hala nefes alabiliyorsan bir umut var demektir. O da artık bunu daha iyi kavramıştı. Yanındakinin sayesinde. Yanında kimse olmayanları düşündü. Hayat onlar için zor olmalıydı. Zira çiçek bitmek için bir dal arar kendine. Bir gövde ister yüzeye çıkmaya. Bu da tam olarak öyle. 
      İşte burası yaşamın tam özü. Ve işte burası bir ütopyadan ziyade andır. İçinde var olduğumuz an. 

   
Dipnot: Ben de özledim dizisinin 'derinlik sarhoşluğu' kesitine selam ederim. 
    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda