Yaşadıklarımız
Yazılacak
milyon şey birikiyor ve ben derli toplu bir düşünce serisi oluşturamıyorum.
Çünkü insan evvela kafasını toparlamalı, bir çöplükte yapboz parçalarını bir
araya getirip yapbozu tamamlamak ne kadar zorsa benim yapmaya çalıştığım şey de
o kadar zor. Belki biraz daha fazla bile. Yine de bir şekilde dağınık da olsa
kafamdakileri yazıya dökebilmeyi umuyorum. Bu yaşadıklarımız birçok şeyi
değiştirdi hayatlarımızda. Çoğu kötü gibi dursa da iyi anlamda da farklılıklar
oldu. Yine de başlı başına hoş olmayan bir olay ve inşallah bir an önce
atlatırız.
Asıl olarak anlatmak istediğim olay, bu
olağanüstü durum halinde neredeyse hiçbir şey olması gerektiği gibi değil.
Bunlardan en bariz olanı ve can yakanı sanırım camilerin kapatılması, Cuma namazlarının
kılınamaması –bugün yapılan uygulamanın amacına dair en ufak bir fikrim yok,
gerçekten insanlara bunu yapmanın gereği var mıydı dediğim bir olay- kandilin
tam manasıyla hissedilememesi, Kabe’de ibadet yapılamaması, cenazeler,
ziyaretler, eğitim, normal yaşantıda muhtaç olduğumuz her şey. Bugün bir video
izledim, bir amca diyor ki “biz ne yaptık da Allah bizleri camilerinden kovdu?”
Elbette sonra cevabını da veriyor. Kesinlikle İslam’a uygun yaşamıyoruz. Bence
İslam’a çok uzak olmakla beraber “insan” gibi yaşamayı bile unuttuk artık.
Fıtratlarımız değişti, hissedemiyoruz, akledemiyoruz. Çok fazla hatamız var.
Yine de hep dediğimiz gibi iyiler ve iyilikler de devam ediyor. Kendimize
dönebilmeyi, bu sürecin sonunda güzellikleri yanımıza alıp devam edebilmeyi
ümit ediyorum. Felah için bolca dua.
Hani diyoruz ya ilerde çocuklara anlatacak
hikayelerimiz oldu, böyle böyle zamanlar geçti deriz vesaire. Makul,
anlatılacak çok fazla şey birikti gerçekten, fakat insan bizzat ortasında
olmadığında anlattıkları bir efsaneden öteye gidemeyecek. Kurguladığımız
hikayeler gibi işte. Buna binaen son birkaç günde yaşadığım olaylardan
bahsetmek isterim. Bu dönemde cenaze işlemleri gerçekten oldukça yıpratıcı imiş. Allah en çok ölümün hayırlısını versin.
Böyle bir hastalıktan ölmeyi bir kenara bıraktım böyle bir dönemde ölmek bile
sevdiklerine büyük bir eziyet insanın. Sevdiklerine diyorum çünkü insan ölünce
o bedene ne olacağı çok önemli olur mu bilemiyorum. Elhamdülillah ki biz
Müslümanız ve geldiğimiz yere geri dönüyoruz. Ceset de olsa yakmıyoruz bir
bedeni. Neyse yine konudan sapıyorum. Salı günü köye gitmiştik, akşam iki
cenaze olduğu haberini aldık. Gece de eniştemin annesinin vefat haberi geldi.
Apar topar geldiler biz kaldık. Sabah biz de hazırlandık gelmek için ama
dedemlere dışarı çıkmak yasak olduğu için ne yapacağımızı bilemedik. Jandarmayı
aradık izin istedik, uğraştılar falan ama izin çıkmadı tabii. Nerden çıkacak.
Onları bırakıp biz geldik. Cenazeler çok olunca nereye gidileceği de karıştı
biraz. Her neyse cenazeyi sanırım belediye yıkıyormuş siz bırakın demişler.
Sebebi şu an ki durum mu tam bilemiyorum. Normalde öğleden sonra toprağa
verilecekmiş biz de o yüzden acele etmemiştik. Köydeki cenazelerden birini
bekletmediklerini öğrenince acele edelim dedik, ki yolda gerçekten telefon
geldi, bekletmiyorlarmış. Cenaze gelmiş götürmüşler, biz de son anda gittik,
erkekler mezarlığa gittiler kadınlar evde Kur’an-ı Kerim okudular. Sonra
geldiler, sadece akrabalarını falan almışlar cenazeye. Kalabalık olunmaması
gerekiyor ya. Neyse o gün öyle bitti, akşam ne hissedeceğimi pek bilemez ve
yorgun halde uyuyakalmışım erkenden. Uyanıp biraz düşündüm bir ara. Tüm gün
düşündüğüm şeyi düşündüm yine. Bu kadar zor mu ölmek? İnsan yeri geliyor huzur
içinde ölemiyor bile. İşte o yüzden Allah en çok ölümün hayırlısını versin. Bir
de virüs yüzünden ölen insanların yakınlarını düşünüyorum. Bulaşmaması için
yaklaştırmıyorlar bile, öyle bir zamanda sevdiğinin yanında olamamak… Velhasıl
bir an önce atlatabiliriz inşallah bu günleri de. Ve her şey bittiğinde
evlerimizde kendimize döndüğümüzü, neler yaşadığımızı, her an her şeyi
yaşayabileceğimizi unutmadan hayata devam edebiliriz. Zor değil, insanın sadece
yüreğine bakması, oradan ayrılmaması, daima onun elinden tutması gerekiyor o
kadar. İnsanın asıl evi kendisidir ya, yüreğidir.
Daha hala anlatacaklarım yük üzerime ama
yorgunluk daima daha ağır basıyor ve tamamıyla bitmiyor hiç anlatılacaklar. Bu
da yazının kaderi sanırım. Kaderini yaşamak onun da hakkı çünkü. Şimdilik bu
kadar.
Yüreğini terk etme. Yüreğinde kal.
Yorumlar
Yorum Gönder