Sözün başlayamadığı

   Söze hangi ucundan başlamam gerektiğini kestiremiyorum. Anlatmak isteyip de cümleleştiremediğim o kadar çok şey var ki. Gün içinde hepsi aklımın o köşesinden bu köşesine cirit atıyor. Yaklaşık 2 aydır yazı yazmıyorum. Buna yazamamak demek daha doğru olur belki. Gün içinde minik notlar alıyorum elbet bazen, kendim için bir şeyler karalıyorum, yine de bloga yazmalık yazı çıkaramadım hiç. Oysa bunu düzeltmek için defalarca kez söz verdim kendime. İnsan kendine verdiği sözleri tutmayınca kendisine ağır gelmeye başlıyor. Her şeye rağmen devam ediyoruz, etmek zorundayız, amma daha güçlü oluyoruz, amma takatimiz kesiliyor. Sürünsek de, dimdik dursak da devam etmekten başka şansımız kalmıyor. Seçenek çok belki devam etmek dışında, kolay olana kaçmamak için ve yolun devamında bizi neler beklediğini merak ettiğimiz için devam ediyoruz. Etmeliyiz de, başka seçenekler aramamalı, hatta oluşturmamalıyız. Yalnızca devam etmeliyiz. 

   Şu kafamda dönüp duran fikirlerin bazılarından bahsedelim biraz. Bir insanın bir olay sonrası nasıl hissettiğini karşı tarafa söylemesi halinde karşı tarafın; hadi canım öyle değildir şöyle hissediyorsundur, yeme beni, inkar etme gibi çıkışları hiç hoşuma gitmiyor. Ben kızgınım diyorum, o üzgünsündür diyor, ben mutluyum diyorum, o  canın acıyordur diyor. Ulan ne hissettiğimi de mi benden iyi bileceksiniz. Düşüncelerime müdahil oldunuz, hayatıma, davranışlarıma oldunuz, bari bırakın hislerimi tek başıma fark edeyim. Bu mahalle baskısından falan çıktı artık, yani bu resmen psikolojik baskı. Ayıptır, yazıktır ve yapılmamalıdır. Ne hissediyorsam odur, gerisi kurcalanmamalıdır, adam yerine koyup bir şey anlatıyorsam da yalnızca derdime ortak olunmalıdır. Olunmayacaksa banane bunlardan denilerek geri çekilinmelidir. Bu konu sinirlerimi yıpratıyor burada kapatalım. 

   Kaç gündür, hatta ara ara hareketlenmeleri saymazsak kaç haftadır arama kaydımda gözle görülür bir hareketlilik yok. Mesajlarda da durum çok farklı sayılmaz. Sosyal medya kullanmıyorum zaten birkaç gündür. Düşünüyorum sadece, mesela dostum, kardeşim dediğim bir sürü insan var. Birbirimizden bunca kopuk oluşumuz iyi bir durum mu diye düşünüyorum. Birimizin sağlık durumunda, psikolojik yaşantısında, ruhunda bir hasar olabilir. Fakat biz bunu sadece aylar sonra görüştüğümüzde mi öğreneceğiz. İnsanlara daima yanında olduğumu bilmelerini istediğimi söylerim. Az biraz kardeşlik bilen herkes de bunu söyler zaten. Kimisi laf olsun diye söyler belki, fakat ben ve benim gibiler gerçekten elden gelecek bir şey olduğunda kapımız çalınsın diye söyleriz bunu. Yine de ne dersek diyelim, insanın canı yandığında birine gitmesi, o yaranın tamirini birlikte yapmak istemesi güçtür. Hele bazıları hiç yapmaz bunu. Tek başına her şeyin üstesinden gelebileceğini düşünür. Tamam gelebilir de belki. Yine de birinin yanında olduğunu bilmesi daha güçlü yapmaz mı insanı. Daha sıkı tutundurmaz mı iki eliyle. Belki de tutundurmaz bilmiyorum. Bu kısımda bir dostumu meclis dışarı tutuyorum. Zira elimize diken batsa onu bile muhabbet konusu yapıp ilk haber vereceğimiz kişiyizdir birbirimize. Çünkü seviyoruz yalnızca konuşmayı, bazen sırf nefes aldığımız belli olsun diye, bazen sıkılıp daraldığımız için, bazense ruhumuza merhem olsun muhabbet diye. Selam olsun güzel dosta. 

   Okulların açılıp açılmayacağı belli değil. Bana kalsa kesinlikle uzaktan öğretim olmalı. Çünkü açılsa bile bir kişide virüs çıksa tüm sınıf hatta tüm fakülte karantinaya girecek, e bunun önünü nasıl alabilirsin ki, daha otobüste bulaşması var, ailesi, ev arkadaşı, yurt ortamı var. Karantina bitince iki gün daha ders yapıp yeniden bir vaka daha çıkması var. Bu da kısır döngü demek zaten. Muhtemelen açmayacaklar gibi ama kesin bir duyuru olmayınca da insan ne yapacağını bilemiyor. Ona göre daha yer bakacağız, işimizi gücümüzü halledeceğiz. Okulun açılmamasındaki tek üzüntüm belki de son güzel olacak seneyi şehrimdeki dostla geçirememek olur. Başka da bir üzüntüm olmaz, hatta daha bile iyi olur, açıköğretimden bir bölüme daha başlarım ballı kaymak olur. Her neyse bu kısım yazıyla alakasız oldu biraz. Gerçi yazı da ortaya karışık bir lokanta masası oldu ama olsun, sonuçta bir yazı yazıldı ve bir yük bırakıldı omuzlardan. 

   Son bir konuya daha değinip yazıyı tamamlayalım. Son birkaç gündür daha çok dikkat ettiğim bir konu bu. Edebiyat da, ya da yazı yazma hevesi mi diyeyim bilemiyorum. Aileden de gelen bir özellik galiba. Çünkü babam eskiden çok güzel şeyler yazarmış, istese hala yazar muhtemelen. Dedemgil filan da yazıyordur belki onlara hiç denk gelmedim. Annem de bazen öyle şeyler söylüyor ki bu kadın neden yazmamış diyorum. Bir abim de bir aralar epey döktürüyordu ama şimdi pek bir şey göremiyorum, sanırım bu biraz yaşama hevesiyle de alakalı. Hayatın koşturmacası herkesi iyi etkileyemeyebiliyor. Kendi kendime böyle bir tezde bulundum. Doğru olma ihtimali yok bile belki. Ama her şey genlerden geçiyor ya bir yerde, bu neden geçmesin. Ve bununla beraber şunu fark ettim, insanın bu hevesin üzerine gitmesi gerekiyor. İnsanın bir şekilde yazması ve içini oraya buraya aktarması gerekiyor. Ne olursa, neyle ve nasıl olursa. Yoksa o his ya zamanla körelip yok olup gidiyor, ya da durmuyor ve kandaki bir hastalık gibi daima onu rahatsız ediyor. Konunun bu kısmında komik bir olayı anlatarak bitirmek isterim. Bu sene tez yazmam gerekiyor ve yazın bu işi epeyce hallederim diye düşünmüştüm fakat istediğim gibi olmadı benden kaynaklanmayan sebeplerden dolayı. Ara ara annemlere ben daha tez yazacağım diye yakınıyorum -asla çaba sarf etmeden daima yakınmayı severim- babam sabahları kaldırırken, hala uyanmamış tez yazacak adam uyur mu, bu kız ne zaman tez yazacak diye uyandırıyor, anneme hadi ben daha tez yazacağım diyorum, ara vermeden mi yazacaksın mesela arada bir mola veremiyor musun diyor, yine babam hadi şu tezini yaz da bitir artık diyor. Ebeveynlerime tez yazmanın böyle bir şey olmadığını nasıl anlatabilirim? Daha milyon tane makale, tez ve kitap okumam, araştırma yapmam gerektiğini -konunun neresini çalışacağımı bile tam bilmezken- sonra tek tek ince ince bağlayarak yazmam gerektiğini nasıl açıklamalıyım? 

   Yazının sonuna gelinmiştir. Soru işaretli kısımlar cevaplamalı değil öyle ortaya soru sorulmuş gibi dursun diye konmuştur. Bu yazının tek bir konusu ve tek bir güzel dileği olmadığı için "her şey herkesin gönlüne göre olsun" diyerek bağlıyorum. Güzel günlere.

Yorumlar

  1. beklediğimize değen bir yazı olmuş ama bir daha bu kadar uzun ara verilmesin, alışveriş listeni paylaşsan onu bile okuruz çünkü ne yazarsan yaz güzelleştireceğini biliyorum 🌻

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben çabuk şımarırım bu kadar övülmeyeyim. Teşekkür ederim :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda