Dayanılacak dağlar ve aşılacak dağlar

   Uzun bir süredir yazamıyordum. Yani sırf buraya değil, genel itibariyle yazamıyordum. En son 6 aralıkta notlarıma bir şeyler yazmışım. Yakın zamanda çok sevdiğim bir hocam vefat etti. Efendimiz'e komşu eylesin Rabb'im. Yalnızca bir hoca değil, hayatımda yeri anlatamayacağım kadar büyük olan bir insandı kendisi. Üzerimde emeği çok, hakkını ne yapsam ödeyemem belki, yüreği güzel, kendi güzel hocam benim, dayanılacak dağım. Ben ondan ilelebet razıyım, Rabb'im de ondan razı olsun. Ona yazmışım bir şeyler. Ben ilk kez bu kadar yakınım birini kaybettim. İlk kez ölümü bunca yüreğimde hissettim. Sevdiğinin artık ulaşılabilir olmaması ne demekmiş ilk kez anladım. Kendi kendimi nasıl teselli edeceğimi ilk kez gerçek anlamda öğrendim. Daha birçok hissi yaşadım bu haberle birlikte. Ben kötü bir haber duyduğumda kilitlenir, ağlayamam, konuşamam genelde. Ölüm haberi alırsam da öyle olur sanıyordum. Olmadı. Haberi aldığım anda gözümden yaşlar sanki orda bekliyormuşçasına firar etti. Uzun süre anlamlandıramadım. Herhangi bir şey o anda mümkün değilmiş gibi göründü. Bir bardağın içine su dolabilmesi, bir insanın yürüyebilmesi, bir kuşun ötebilmesi. Halihazırda her gün olan hiçbir şey aslında olamazmış gibiydi. Aslında tüm bunlar gerçek değilmiş gibi. Garip bir his, tam tarifini yapamıyorum şu an. O an da yapamazdım zaten. Sanırım hiçbir zaman da yapamam. Asla neden diye sormadım ama. "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" dedim sürekli içimden. Dualar ettim devamlı sesli sessiz. Atlatamadım da bir süre etkisini. Sanki hiçbir şey eskisi gibi değilmiş gibi geldi. Sonra baktım, her şey eskisi gibi, herkes hayatına devam ediyor hep yaptığı gibi. Dedim ki nasıl devam edilir, artık o yok, o artık hiç olmayacak. Sonra döndüm, yarın zaten sen de olmayacaksın dedim kendime. Bugününde elinden neyin iyisi geliyorsa onu yap dedim. Böyle güzel bir ölüm sana da nasip olsun inşallah dedim. Böyle hatıralar bırakmak, ardında güzel dualı ağızlar, sadaka-i cariyeler, iyi yetiştirilmiş ve seni hep güzel anacak bir sürü insan, halis niyetli bir yaşam. Ardında böyle güzel şeyler bırakıp önünde berrak bir ahiret görebilmek nasip etsin Rabb'im hepimize. Yoksa ölüm hepimize hak zaten. Mühim olan nasıl yaşadığın. Böyle zamanlarda insanın en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri seni anlayan ve ayakta tutmaya çalışan bir sevdiğinin olması sanırım. Çok şükür ki benim de böyle bir dostum oldu yanımda. Kilometrelerce uzaktan yüreğimin iyi olmadığını anlayıp beni teselli etmek yerine beni dinlemeyi tercih eden, sürekli hatırlatıp yormak yerine benim konuşmamı bekleyen biri. Allah ondan da razı olsun. Sonuç olarak artık ablam burda değil. Rabb'im bizi cennetinde birleştirsin, "kişi sevdiği ile beraberdir" düsturunca iyilikler yapabilmeyi, doğru yoldan şaşmamayı nasip etsin bize. Bundan sonrası hep dua, dua içinde dua inşallah. Burada sırası gelmişken şunu paylaşmak isterim. İki makbul dua arası edilen dua kabul olurmuş inşallah. Mesela iki salavat arasında edilen bir dua. Rabb'im dualarımızı makbul eylesin. 

    Epeydir yazamadığım için ilk dökülüşüm bu konuda oldu. Çünkü daha fazla içimde tutamazdım bunu. Her gün aklıma yeniden düşüp yeniden özlemelerim son bulmayacak belki ama hayat devam edecek işte, ediyor da şimdi olduğu gibi. Ben yine de bu hengamede, bu cenderenin ortasında onu kalbimde bir inci gibi taşıyacağım. İşte oradan hiç gitmeyecek. Bu konunun üzerine daha bir şeyler yazmak istemedim aslında ama içimde de bir şeyler dolup taşıyor ve bir şekilde bunları aktarmam gerekiyor. O yüzden devam edelim.

   Bir insanın karşısına her zaman her koşulda engeller çıkar değil mi? Bu hayatın nefes alıyor olduğumuz gerçeği gibi bir gerçek. Gayet olağan, gayet tabii bir durum. Peki ya insan sürekli o engelleri aşmaktan yorulmaz mı hiç? Yorulursa zaten artık yaşamıyor mu sayılır yoksa? Esas konumuz bu soruların hiçbiri değil. Benim asıl merak ettiğim şey: İnsanın hayali uğruna dağları aşması mı daha zordur, yoksa uğruna dağları aşacağı bir hayali olmaması mı? Bunun cevabı herkese göre farklılık arz edecek gibi geliyor sanki. Herkes kendi penceresinde ne ağır basıyorsa onu söyleyecek. Benim cevabım ikincisi olacak mesela. Çünkü ben hiçbir şeyi önümdeki her dağı aşacak kadar çok istemedim. Hiçbir şeyi o kadar değerli bulmadığımdan değil. Gerçekten ne istediğimi bilmediğim için. Hep ortalama bir yerlerdeydim ben. Olsa da olur olmasa da olur noktasında. Bir şeyi yapıyorsam şartların gerekliliğinden yapıyordum hep. Ya da öyle denk geldiği için. Liseyi bitirdim mesela. Bitmesi gerekiyordu çünkü ortalama tanıma göre. Üniversiteye gittim, bir sene bıraktım ama olmadı bir şekilde yine devam ettim. Bitirmeye çalışıyorum hala. Ne işime yarayacak bilmiyorum. Bir şeyi yaparken yaptığım şey değil ama orada yaşadıklarım işime yarıyor ve yüreğime iyi geliyor daha çok. Lisede yalnızca edindiğim dostlar ve yaşadıklarımız. Yine lisede kaldığım yurt mesela. Başlarda zorla kalıyordum, sonra evim oldu tamamen. En yakın dostlarımı, en sevdiğim hocalarımı, vefat eden hocamı, hep orada tanıdım. Hayatımın en güzel tohumları orada atıldı. Karakterimin bu noktaya gelmesi hep orada oldu. Sonra üniversite, ilk Antalyayı kazanmıştım. Hiç sevmedim, ne okulu ne yurdu. Fakat orası sayesinde bir kuzenimle aramdaki bağları sağlamlaştırdım bambaşka bir hale geldi, dostum, sırdaşım, Antalyadaki destekçim oldu. Yurtta harikulade dostlarım oldu. Ispartaya geçiş yaptım orada da çok güzel dostlarım oldu. Bunlar hayatımın kalıcı izli değişiklikleri. Fakat sorsanız lise ve üniversite eğitimi hayatına ne kattı diye. Tamam hiçbir şey diyemem, yalan olur neticede ama, nedense olmasa da olur gibi geliyor hep. E şimdi mezun olacağım ama elle tutulur nem var elimde diye soruyorum kendime. İşte bu, senin hayalin, senin ulaşmak istediğin nokta, senin gerekirse önünde dağlar bile durdurmayacağın şey bu, diyeceğim hiçbir şeyim yok elimde. O yüzden ikincisini seçerdim işte. Bunları neden anlatıyorum burda, oldukça lüzumsuz ve kimseye de bir faydası yok belki. Olur ya, ben de hayatımın kör noktasını yok edip her şeyi tüm berraklığıyla ayırt edebilirsem, kendime gerçek bir hedef belirlersem bunları okur, 'nerden nereye gelmişim, çok şükür bunları da gördük' diyebilirim belki. En olmadı dönüp baktığımda, o zamanlar da elimde bir şey yokmuş diyip halime biraz daha üzülürüm. Hiçbiri mi olmadı, o zaman da içimi dökmüş rahatlamış olurum. İnsanın içine atması çok kötü bir şey çünkü. Binbir türlü dert sıkıntı, hastalığa kadar varır işler. Ben anlatayım bir köşede dursun da, içimin köşelerinde gereksiz yer kaplamasın. Bunlar şimdilik en elzem anlatım konularıydı. Bu elzem kelimesini de yurttaki çok sevdiğim hocalarımdan birinden öğrenmiştim. Bakın bir insan bir insanın hayatına neler katabiliyor. 

   Yazımı sonlandırırken hayatımda yer etmiş tüm sevdiklerimi selamlıyor, ölenlerimize rahmet, kalanlarımıza selamet diliyorum. Allah hepimizin hakkında daima ve sürekli olarak en hayırlısını versin. Amin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda