"Ben nası büyük adam olucam"

    Selamlar, boş boş otururken birden bloga yazma hevesim geldi. Esasında önceki gün zaten bir yazı yazıyordum sonra yarım kaldı. Yarım kalan yazılar beni yoruyor, ne tamamlayabiliyorum ne tamamen silebiliyorum. Öyle boşlukta duruyorlar notlarımda, bakalım onlarında bir kaderi vardır, ne olurlar göreceğiz. Tüm günümü verimsizce kullandım. Bahanelerim elbette hazır ama şimdi hiç sırası değil sıralamanın. Saatlerimiz geceye doğru ilerlerken müzik dinleyeyim en azından dedim. Birtakım araştırmalar yapmaya çalıştım, öğretmen olmayacaksam dümdüz bir memur olmak için sadece kpss genel kültür-genel yetenek oturumuna girsem yetiyor sanırım. Ama emin olamadım çünkü tablolarda nitelik kodları vesaire yazıyor. Benim bölümüm bu nitelikler içinde yok tabii. Niteliksiz bir bireymişsem demek. -bir yemek molası verip geldim, evet bu saatte, evet hala sağlıksız beslenmeye devam, konumuza odaklanalım bunların sırası değil.- Aslında yazacağım her zamanki türden bir yazı olacak; kısaca dünyayı kurtaracak, insanlığı zirveye ulaştıracak, bilimsel değerlerden bahsedilecek bir yazı değil. Hayatımda neler oluyor, neler hissediyorum, yaşadıklarım ve yaşamak istediklerim, bunlar ve benzeri konular. Youtuber gibi oldu böyle söyleyince de. İşte bu bloggerlar hep böyle arkadaşlar görün. Konuyu daha fazla saptıramazdım herhalde, gelelim asıl yazıya.

    Bu sıralar epeydir öğrenmek istediğim çizim programlarını öğrenmeye çalışıyorum. Abilerimin ikisinin de çizimle uğraştığını düşünürsek genetik olduğuna kanaat edebiliriz. Fakat bu ne başarısızlıktır böyle. Elimden tutmaya niyeti yok kimsenin, kendi çapımda öyle takılıyorum. Diyeceksiniz ki artık öğrenmenin bin bir yolu var, birilerine ihtiyaç yok ki, videolardan izle, araştır, öğren. O işler bende öyle olmuyor arkadaşlar. Baya çocuğa anlatır gibi anlatması gerekiyor birinin. Geçenlerde bir teknikle çizim yapmaya çalışıyordum, işaretçinin şeklini bozdum. Nasıl yaptığıma dair bir fikrim yok, abime teslim ettim o şekilde, sonra noldu bilemiyorum. O günden sonra pes ederek öğrenmeyivereyim herkes bilecek diye bir şey mi var dedim. İçten içe de deli gibi istiyorum ama öğrenmeyi, peşini bırakmaya niyetim yok, sadece çabuk sıkılıyorum, o yüzden bazen boşluyorum her şeyi. Bugün yeniden oturdum müzik dinlerken iyi kötü bir şeyler deneyeyim diyerek, bir şeyler yapmaya çalıştım ama du bakalım sonu nereye varacak, muhtemelen bir yere varmayacak ama olsun, uğraşıyorum ya o bana yetiyor. Böyle böyle öğrenilecektir diye düşünüyorum umarım öyle olur. 

    Heves ettiğim şeylerin bir sınırının olmaması gibi sorunlarım var. Annem diyor ki; omuzunda yaş deri, gördüğüne müşteri. Annecim o kadar haklısın ki ama ne yapalım her şey bu kadar dikkat çekmeseymiş. Gerçekten dünyada çok fazla yapılacak şey var ve ben yapabileceğim her şeyi denemek istiyorum, bazen yapamayacaklarımı bile. En nihayetinde yapamasam bile bir hayalini kuruyorum, sonuçta bu yapamadıklarımdan değil, hayal kurmak düşüncenin sınırları içinde gelişen bir olay ve bazı hayaller sınır tanımıyor. İşler bu hale gelince ben genellikle kurduğum hayallerle "ellerim bomboş yüreğimde bir sızı" kendi kapımda bekliyorum. Çocukken sürekli fikir değiştirenlerden miydim hatırlamıyorum ama şu an tam olarak öyleyim. Bir gün çiftçi olmaya karar veriyorum, bir gün işletme sahibi, bir gün gazeteci, bir gün boş işler müdürü. Bu sıra uzar uzar gider. Sondaki her gün yaptığım meslek gerçi araya karışmış. Sonu nereye varacak göreceğiz bakalım, en sondakine varmaz umarım. Nedense bu sene mezun olunca her şey birdenbire beliriverecek ve ne olacağım ortaya çıkacakmış gibi bir his var içimde. Öyle olmayacaksa bile şu an öyle olacağına inanmak beni motive ediyor. O yüzden mecbur öyle olacak, bu bir meydan okumadır. 

    Şimdi biraz da günümüze dönelim. Öncelikle üniversite sınavına hazırlanırken yapmadığım kadar program yaparak ders çalışmaya çalışıyorum, sanırım bu işi epey ciddiye aldım, doğru yoldayım tebrikler. Kafamın içindeki karmaşayı durdurabiliyorum ders çalışırken, bunu daha önce tecrübe etmemiştim sanırım, kafam tam bir çarşamba pazarıdır çünkü ve bu değişmez, sarsılmaz bir gerçektir. Tez yazabilme kısmında bazı sıkıntılar yaşıyorum ama, uzaktan olunca maille haberleşiyoruz danışman hocamla, çok yardımcı oluyor sağ olsun ama ben işin içine giremiyorum bir türlü. Araştırma, kaynak karıştırma, bulma tamam. İş okumaya yazmaya gelince başlayamıyorum. Mecbur başlanacak ama, ikinci dönem başlayacak bir haftaya, başlamadan önce bir taslak oluşturmam gerek ki sonra daha çok zorlanmayayım. Umarım silkelenip kendime gelirim en kısa zamanda, mesela yarın.

    Evdeyken doya doya yapamadıklarım listesinde ilk sırada film izlemek geliyor. Ki ben çok severim film izlemeyi, evdeyken hem wi-fi olmadığı için hem de film izlemek için ekstra vakit ayırmam gerektiği için çok izleyemiyorum, ayda bir iki defa izliyorum sadece. Ekstra zamandan kastım da şu, gündüz zaten ders çalıştım, evde dolandım durdum, işimi gücümü hallettim diyesiye akşam oluyor, akşamları da tam bir televizyon ailesi olduğumuz için bir çay, meyve süreci oluyor dizi mizi izliyoruz. Ben de hazır evdeyken televizyon karşısında bile olsa bizimkilerle vakit geçireyim diyorum, çünkü yıllardır doyamadığım bir şey bu, evden uzakta yaşayınca bu vakitler kıymetli geliyor. Yaşadığın zamanın kıymetini içindeyken bilmek gerekiyor. Olduğu kadar artık. Sonra mesela daha az yalnız olduğum için daha az yazı çıkarabiliyorum meydana. Çünkü benim beslendiğim şeylerden biri yalnızlık. Ne kadar kendi kendime kalıp derin düşüncelere dalarsam o kadar çok yazı yazabiliyorum. Gerçi belli de olmuyor pek bazen misafirlerin yanında otururken bile aklıma bazı konular hakkında güzel cümleler geliyor. Tabii o sırada yazamadığım için hep uçup gidiyor onlar. Hele bulaşık yıkarken yazamadıklarım. Beslendiğim şeylerden biri de bulaşık yıkamak bak. Ah o sırada düşündüklerimi bir yazabilsem. Neler kaçırıyorsunuz bir bilseniz. -Çok önemsediniz şu an tahmin ediyorum, şşş tamam ama yapmayın böyle belki bir gün düşüncelerimizi direkt yazıya döken aletler çıkınca okursunuz onları da, yakında çıkar gibi, Allah korusun bizi öyle deliliklerden.- Bu aralar  Alaeddin Özdenören'in Şiirin Geçitleri kitabını okuyorum, uzun zamandır okuyorum, kitap 90 sayfa olabilir ama ben ancak anlayabiliyorum, şaka şaka elime alamıyorum her zaman, aşırı yoğun bir insan olduğum için. Kitap Cahit Zarifoğlu ve Akif İnan'ın şiirlerini incelemelerden ve daha pek çok şeyden bahsediyor. Mesela şiir yazımından, şiirin nasıl yazılmaması gerektiğinden, şiirin özel bir yetenek gerektirdiğinden vesaire. Hikayenin nasıl yazılmaması gerektiğini anlatan bir alıntı kısmı da var. Orayı okurken fark ettim ki galiba ben de hikaye yazamıyorum. Yani tamam ortaya bir yazı dizini, bir kurgu çıkıyor belki ama bunu ilkokuldaki çocuk bile yapar sonuçta. Yazıya kendine özgü bir şey katmadığında yazı basitleşiyor. Basitten kastım akıcı, sade bir yazım dili değil. Bir anlamı olmaması yazının, özünde gerçek bir duygu barındırmaması mesela. Yoksa ben akıcı ve sade bir yazıyı; edebi yazı yazma çabasıyla anlaşılmaz kelime ve cümlelerle donatılmış, kalpte gerçek bir hisse karşılık gelmeyen, okuması eziyet veren bir yazıya tercih ederim. Sonuç olarak muhtemelen böyle böyle öğreneceğiz yazmayı da, kurmayı da, hisleri aktarmayı da. 

    Aslında yazacağım daha çok şey vardı ama dikkatim dağıldı üzgünüm. Zaten dağılmaya yer arıyor o da sağ olsun. TRT dinlede bir çalma listesinde 18. şarkıya gelmişim. Aralarda yemek yedim, abime çay koydum, dolandım geldim falan bir de. Yani bu yazı olması gerekenden fazla zamana yayıldı. O yüzden daha fazla uzatmaya gerek yok kesinlikle. Son olarak şu an kendime ithaf ederek açtığım şarkıyı sizlere de ithaf ediyorum. Pinhani- ben nasıl büyük adam olucam. Sözleriyle ve melodisiyle bir bütün olarak beni anlatıyor. Teşekkürler Pinhani. 

    Aradığımızı bulduğumuz, bulamasak dahi aramaktan asla vazgeçmediğimiz, başladığımız ve gerçekten istediğimiz bir işin sonuna kadar gittiğimiz, her anda mücadele etmekten vazgeçmediğimiz, sorunlarla baş etmede hemen sıkılıp bırakmadığımız, nolursa olsun hep yeniden daha çok umutla hayata tutunduğumuz günler diliyorum hepimize. Buraya yazdığım güzel dualar en çok kendi içimde eksikliğini hissettiğim konular. Hepsine ayrı ayrı amin. Saatler 01.03 ama sanki 08.08 gibi dinç ve mutluyum. Bunu da belirtmek istedim, hoşça kalın.

    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda