Efkarım

    Çok kez hikayelerin, romanların, bir kurgunun nasıl yazıldığını, bir şarkı sözündeki olayın nasıl aktarıldığını, bir şiirde duygunun nasıl mısralara döküldüğünü hep merak etmişimdir. İçinde bir his barındıran ve bunu okuyucuya aktarabilen yazılara hayranım. Böyle günlük tutar gibi yazı yazmak kolay. Birkaç kelimeyi bir araya getiriyorsun ve ta taam işte ortaya bir yazı çıkıyor. Küçümsemek için söylemiyorum, sadece bir biraz daha kolay olduğu için çok bir esprisi yokmuş gibi geliyor bana. Şöyle bir düşününce hikaye yazmak da çok zor olmamalı aslında. Özellikle böyle türlü acının, türlü sevincin, her türlü mizah ve hüznün harmanlandığı hissiyatı bol, kültürü zengin Anadolu topraklarımızda. Yine de; yaşanan olayı arayıp bulmak, yahut bir olayı yaşamak, yahut bir vesile ile duyduklarını bir araya getirerek ortaya bir dizin çıkarabilmekte bitiyor iş. Henüz yazılmamış, anlatılmamış, belki hiçbir zaman da yazılmayacak olan çok hikaye var yeryüzünde. Her birine yetişmek elbette mümkün değil. 

    Hikayelerin kesişim kümeleri daima beni etkilemiştir. Acılarımız, sevinçlerimiz hep birbirine benzer özünde, daha derinlere inildikçe ise detaylanır her biri. İşte bu özünde benzer olan kesişim kümeleri can evimden vurur beni. Her ayrılık, her kavuşma, her gözyaşı, her tebessüm, her vazgeçiş, her yeniden tutunuş. Farklı kişilerin hayatlarında tezahür eden bütün bu olaylar kalpte bambaşka etkiler bırakır. Kimi bir ayrılık sonrası daha çabuk alışır yaşamına, yahut alışmış gibi görünür; kimi hiç alışamayacak gibi devam eder yaşam boyu, oysa o da alışmıştır farkına varmadan. Kimi bir kavuşmanın sevincini bir ömür taşır yüreğinde ilk gün gibi; kimi kavuştuktan sonra unutuverir hasret çektiği günleri ve kıymetini bilemez beraber olmanın. 

    Mesela ben bugün bir hikaye yazacaktım, yazıya başlamadan evvel niyetim o yöndeydi. Sonra ilk paragraftaki düşünceler ilişti zihnime. Çünkü kafamda bir hortumun içinde savrulur gibi düşünceler, hepsi başka bir yanda dönüyor. Hal böyle olunca ortaya bir dizin çıkaramadım tahmin edersiniz ki. Üstelik uzun zamandır da yazmıyordum hikaye. Bir şey oldu sanırım. Ne oldu bilmiyorum ama bir türlü o 'serim düğüm çözüm' kısmını bağlayamıyorum birbirine. Şimdi diyebilirsiniz ki, ortada bir olay var en nihayetinde, sadece başı ortası sonu belli değil. Tam olarak öyle değil aslında. Evet bir olay var, hatta birden fazla olay var, belki içiçe geçecek belki ayrı ayrı hikayelere bölünecek olaylar. Buna rağmen kendi eksenimde dönüp duruyorum. Doğru cümleleri mi bulamıyorum, anlattıklarımın bir dayanağı mı olsun istiyorum, okuduğum hikayelere öykünmüş olmamak için mi yazamıyorum bilmiyorum. 'Sen de hepten ortalığı birbirine karıştırdın' demeyin. Ben de biliyorum, her yer her yerde ve varmıyor kimsenin eli bunları derleyip düzenlemeye. Ben de her yazdığım yazıda gelip kendimden yakınmaya bayılıyor değilim. Kendimden vazgeçiyor da değilim. Düşüncelerimin en azından bir kısmını bir şekilde yazıya dökmem gerekiyor ve en iyi bu yolla hallediyorum. İçimdeki savaşı, dışımdaki kargaşayı, etrafımda çevrili ateşi, içimin bir köşesinden canla başla çıkmaya çalışan azimli nilüferleri başka türlü anlatmaya yok mecalim. Çoğu kez ne yazıyorum ben böyle lüzumlu lüzumsuz hissi geliyor evet. Kaldı ki okuduklarınız yazdıklarımın yarısı belki. Yani en azından bir nebze anlaşılabilir ve insanda 'bu ne anlatıyor yauv' algısı oluşturmayacak türden olanları paylaşmaya çalışıyorum. Daha doğrusu yazarken buna dikkat ediyorum. Zaten yazıp yazıp tamam da bunlar ne demek şimdi dediğim yazıları paylaşmıyorum. Bence paylaştıklarım da çok matah şeyler değil ama ne yapalım, bir hevesimiz de bu. Elimizde avucumuzda bulunan üç beş şey var tutunabileceğimiz. Biri de burası işte. Yoksa insan gerçekten 'ben tam olarak ne işe yarıyorum' hissiyle mücadele edemiyor. Belki kötü örnek oluyorum, 'ne boş adamlar var, oturmuş üşenmemiş böyle şeyler yazıyor' denebilir. Belki de benim gibi olanlar için, 'iyi yapıyorsun kardeşim ben de böyle hissediyorum' da denebilir. Bunların şu an bir önemi yok. Ben hikaye yazmaktan bahsediyordum.

    Öyle güzel bir memlekette yaşıyoruz ki, gitsem bir mahalle arasında teyzelerle, amcalarla konuşsam neler neler anlatırlar gibi geliyor. Tabii her zaman işler böyle yürümeyebilir sonuçta hayatın bazı gerçekleri de var. Yine de mesela taşrada bir eve misafir olduğunuzda kovulacağınızı, hoş karşılanmayacağınızı pek düşünmüyorum. Oralara gidip herkesin hikayesini kendi ağzından dinlemek istiyorum bazen. Küçüklüğümden beri karavan alıp Türkiye turu yaparak insanlarla konuşmak gibi bir hayalim var. Fakat büyüdükçe planlar değişiyor. Benim gerçek bir hikayem yok. Yani anlatacak çok özel şeylerim, çok olağanüstü acılarım, inanılmayacak kadar büyük mutluluklarım yok. Hayatta gerçekten büyük acılar görmedim hiç. Fakat ne kadar insan tanıdımsa derdine tasasına ortak oldum hep. Mutluluklarıyla havalara uçtum. Herkesten bir miktar elem bir miktar neşe alıp çekildim köşeme. Belki tüm bunlardan bir hikaye oluşturmak istedim kendi içimde. Kendi eksiğimi bunlarla tamamlamak istedim belki. Belki de sadece dinledim. Yine de şairin "ne çok acı var" dediğini iyice belledim. Kendimi olmayan acılarıma gark ettim. İçimde benliğimi ordan oraya savuran fırtınayı dindiremedim. Ne kimseye anlatabildim ne kendim halledebildim. Bir kez anlatmaya çalıştım, en azından denedim. Ya anlatmayı beceremedim yine ya da anlamak becerisini kullanamadı karşımdaki. Her ikisinin de sonucu aynı yere vardı. Bunun içimde bir yara izi gibi daima kalacağı ve muhtemelen bir daha kimseye anlatmaya çalışmayacağım hissine. Olsun. Ne demişler, en azından denedim diyebilirim artık.

    Yazının ucu bucağı yine gelmiyor bu arada. Bazen yazıyorum yazıyorum diyorum heralde baya bir uzun oldu, sonra bir bakıyorum daha hiçbir şey yazmamışım. Bu da biraz öyle gibi oldu. Son yazılarım genel olarak öyle sanırım. Neyse zaten yine anlatacaklarımızın yarısını bile anlatamadan başka başka şeyler girdi araya. Sanırım müzik bu konuda daha başarılı geliyor bana. Hissi karşıya geçirmesi bakımından oldukça kullanışlı. Normal şartlarda yazı da gayet kullanışlı bir araç ama ben kullanamıyorum ne yazık ki. Zamanla ilerleme kaydederim diyorum ama hep aynı yerde sayıyorum. Bazen geriye gittiğim bile oluyor. Yapma diyorum lisede bile bundan daha iyisini yapıyordun. Lise demişken üniversite hayatımın son dönem kaydını yeniledim inşallah bu hafta. Bunun anlam ve önemini okul bittiğinde yazacağım ama şimdi sırası değil. Daha fazla dallanıp budaklanmadan yazıyı sonlandıralım. 

    İyi dileklerde bulunamayacağım bir yazı oldu. O kadar karamsar yazdım ki, dünyanın tüm yükü benim omuzlarımdaydı sanki, artık sizin omuzlarınızda. Şimdi bunca yükle ne yaparsanız yapın bakalım. Alıp evinize mi depolarsınız, çıkıp eşe dosta mı dağıtırsınız orasını siz bilirsiniz. Ben gideyim de biraz daha olmayan yüklerimle boğuşayım. 

    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda