Müptela mıyım?

    Her nasılsa kendimi geçmişi özlerken bulurum çok kez. Bazen dünü, bazen beş yıl önceyi. Hep bir anın içine gitmek isterim. Olduğum anda mutlu olmadığımdan değil aslında. O anı yeniden yaşayamayacağım hissiyle arzularım bunu. Çünkü her gün sürekli bir şeyler değişiyor hayatımızda. Bazı anların asla yenisi eklenemiyor anılarımıza. Bir kez yaşanıyor ve bitiyor. Onu kıymetli yapan da bu belki. Fakat hayır, ben defaetle yaşadığım pek çok anı da yine aynı şekilde özlüyorum. Sanırım özlemek hissi damarlarımda akan kan gibi, asla ayrılmaz bir parça. Bir dönem anlam veremediğim bir soğukluk gelmişti mesela her şeye. Ne bir anıya, ne bir sevdiğime özlem duyuyordum. Sadece sıradan hayatıma odaklanmış yaşamaya çalışıyordum. O zaman demiştim ki; tamam, galiba özleyebileceğim kadar özledim her şeyi ve artık o hissimi tükettim. Sonra yeniden geldi yerleşti hayatımın baş köşesine. Zaten tamamen tükenmesi biraz mantıksız olurdu, napalım insan bazen hiç hissetmemek isteyebiliyor. Bununla yaşamayı unutmuşum sanırım. Şimdi yeniden nasıl alışacağım bilemiyorum. Üstelik tam da hayatımın; ben şimdi ne yapacağım? kısmına geçerken. Bu hiç iyi olmadı arkadaşlar. Belki de bu ne yapacağını bilememezlikle mücadele edebilmek için yeniden başlamıştır bu his. Önceden bu bilinmezlik daha silikti çünkü. Hep vardı orda bir yerlerde ama şu an düpedüz ben burdayım diye bağırıyor. Bense durup geçmişi özlüyorum. 

   Yaşadığımız onlarca, yüzlerce güzel anının hayatımızda belli bir yerde durması, silinmemesi, ama çoğunlukla yeniden yaşanmayacak da olması. Çok garip geliyor bana. Mesela fotoğraflar, videolar olmadan önce insanlar sadece zihinlerinde canlandırabildikleri kadarını hatırlayabiliyordu. Oysa şimdi canlı canlı o anları bütünüyle görebiliyoruz. Kim var, kim yok, ne oldu, ne olmadı. Bu bazen güzel bir olaymış gibi gelse bile bazen en güzel anılarımızın bu şekilde ortada olması beni daha çok üzüyor gibi. Bakınız bu konuda ne hissedeceğimi tam kestiremiyorum. Ne olursa olsun güzelliği daha ağır basıyor düşününce. 

   Bana esas ağır gelen, o anlarda yaşadığımız duyguları yeniden duyumsayamayacakmış gibi hissetmek. Mesela çocukken gittiğiniz piknikleri düşünün. Eğlenceli, neşeden ağzınız kulaklarınızda olan birçok anı. Şimdi yeniden, aynı kişilerle, aynı yere bile gitsek o hisleri tam olarak yaşayamayız bence. Çünkü dedim ya hiçbir şey aynı kalmıyor. Gittiğimiz piknik yeri bile aynı değil. Daha güzel hisler olabilir her seferinde dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Fakat bu hissi de birkaç ay, birkaç yıl sonra özleyeceğiz. Bu minvalde bakınca sen hiçbir şey yaşama kardeş, senin kafalar yürümüş diyor olabilirsiniz. Yine haklısınız. İşte ben de bundan bahsediyorum. Çok sevdiğim bir dostum, lisedeyken, her an bir önceki anı özlemekle geçiyor gibi bir şey söylemişti. O zaman bende bu kadar yoğun değildi bu his. Anlam verememiştim. Sonra o kadar iyi anladım ki. Bu, yaşadığın anın kıymetini bilme hususunda oldukça işe yarar bir yöntem gibi görünürken bazen bulunduğun anı kendine dar etmeye dönüşebiliyor. İlkini tercih etmeye özen göstermek lazım. 

   Bugün bir hoca mesaj attı, kurstaki öğrencileri dergi çıkaracaklarmış, bizim lisede çıkardığımız dergiyi istedi örnek olarak. Gönderdim, sonra bu düşüncelere daldım. Sonra yazmaya karar verdim, ne zamandır yazamıyorum. Aslında daha da önce başladı bu düşünceler, birkaç gündür flashlarımdaki fotoğraf ve videolara bakıyorum, her seferinde; o gün diyorum, ne çok eğlenmiştik. Sonra karedeki her bir insanı düşünüyorum. Hepimiz başka başka yerlere geldik, büyüdük, hayatlarımız değişti, önceliklerimiz, yerlerimiz. Bir zamanlar her gün beraber olduğum insanlarla şimdi aramızda kilometreler var. E haliyle o zamanlar yaptığımız şeyleri şimdi yineleyemiyoruz. Deniyoruz her fırsatta ama dedim ya hiç aynısı olmuyor. Yine de güzel anılara olabildiğince yenilerini eklemeye çalışıyoruz. İşte bu hoşuma gidiyor. 

   Bazen tüm sevdiklerimle bir arada olabilmek istiyorum. Bir koşu mesafesinde olalım, müsaitsen kapıdayım diyeyim istiyorum. Hadi bir çıkalım hava alalım demek istiyorum. Ama işte bu mümkün olmuyor. Sanırım pandemiden dolayı çok fazla kimseyle görüşemediğim için iyice yoruldum artık. Hangimiz tükenmedik ki gerçi bu pandemide. Her neyse, bu da böyle bazı özlemlerimizi deviremediğimiz bir yazı oldu. 

   Harun Kolçak'ın müptelayım sana şarkısını keşfettim bu yazıyı yazarken. Nasıl şimdiye dek dinlememiş olabilirim. Sizinle de paylaşmış olayım, bilenler bilmeyenlere bildirsin. 

   Bu yazının temennisi de şöyle olsun: Yaşadığımız her anın, içindeyken kıymetini bilmeyi, sonra özlerken keşke daha çok şöyle yapsaydım dememeyi, özlemlerimizi yüreğimizin en nadide köşesinde taşımayı, bazı anların yeniden yaşanamayacak olmasına hayıflanmamayı, onların yerini ayrıca özel tutmayı diliyorum hepimiz için. -Bir de geleceğe özlem diye bir şey var ama olmamış bir şey özlemek başka bir konu. O yüzden ondan bahsetmedik.- Hoşça kalın, özlemle kalın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda