Cururu'nun çalınan mutsuzluğu
Selamlar ve hürmetler.
Yeni birtakım yazı serileri çıkarmak istiyorum fakat henüz net bi şekil belirmedi kafamda. Yani böyle iç dökmek iyi hoş falan ama hakikatli bir şeyler ortaya çıkarabiliyor muyum ben esas bunu öğrenmek için girmiştim bu işe. İşte ona bir bakalım istiyorum hep birlikte. İç dökmeye devam, orda bi sıkıntı yok. Bugün de böyle bir şeyler karalamak istedim.
Yaptığım planlara tamı tamına genelde uyamıyorum. Mesela aylık, haftalık ya da günlük programlar yapıyorum. Birini yapsam biri kalıyor. Kendimi çok zorladığımdan değil haa, işime gelmiyor sanırım bazı şeyler. Yine de program yapmaktan yılmıyorum. Belki bu kez yaparım diye. Bu huyumu seviyorum, "belkicilik." İhtimaller güzel, insana umut veriyor. Fakat bazen net olmak daha da güzel. Yer ve zaman ayarlamak mühim. Mesela her ay burada 5 yazı yazayım demiştim, bu ay uyamadım, yine de bunu her ay yazmaktan vazgeçmiycem. Belki bi ay uyarım, bu beni bir şekilde motive ediyor, etmeli, başka türlü tutunacak bir dal bilmiyorum. Birtakım hüzünlü olaylar yaşıyoruz, sonra sükunete varıyoruz, sonra yine yıkılıyoruz, yeniden toparlıyoruz, ağlıyoruz, gülüyoruz. Böyle böyle geçiyor. İnsan çok mutluyken, sinirliyken, üzgünken karar vermemeliymiş. Peki ya ne zaman vereceğiz bu kararları? Ben sakin ve nötr olduğum zamanlarda verdiğim kararlardan pişman oluyorum yeri geldiğinde. Bunu önlemenin yolu duygu halleri değil mantıklı bi düşünce yapısı bence. Hatta daha ileri götürüyorum olayları, karar verebilme, kendisi için neyin daha iyi olduğunu seçebilme ve en önemlisi ne istediğini bilme kısmı. İnsan kendisi için ne istediğini bilmiyorsa ne karar verirse versin boş. Asla tatmin olmayacak ve durmadan acaba iyi mi yaptım kötü mü diye düşünecek, kendini yiyip bitirecektir. Bakınız böyle böyle yok oluyoruz. İnsan evvela ne istediğini, ne olduğunu, neler yapabileceğini, kabının genişliğini, içini dışını bir bilmeli. Kap meselesi en mühim mesele. Zira herkes kabı kadar. Ayrıca testide ne varsa dışına o sızar. Bunun konumuzla olan bağını kendiniz kurunuz. Her şeyin hazır şekilde size sunulmasını beklemeyiniz.
Bir diğer değinmek istediğim şey, bu yakınlarda beni mutlu eden bir olay. Elhamdülillah mutlu olduğumuz zamanlar oluyor, hüzünle yarışıyorlar. Bakınız arkadaşlar, insan bazen hayatının neresinde karşısına neler veya kimler çıkacak bilemiyor. Bu yüzden kesinlikle bazı şeyleri sınırlandırmamak icap ediyor. Mesela ben daha bu saatten sonra hayatıma kalıcı insanlar girmez, çok zor diyordum. Gerçek dost, hakiki yoldaş, ahretlik, kardeş, canın ciğerin, ne ise hepsi işte. Fakat oluyor, hem öyle güzel oluyor ki bu armağan için ne gibi bi iyilik yapmış olabilirim diye düşündürüyor insanı. Çok şükür, her an, her zerre için ayrı ayrı. Geç tanışmak hiçbir şey kaybettirmiyor, yaşanacak nice güzel günleri düşününce insan umuduna kendini salıveriyor. Daha üzerine söylenmelik, yazılmalık tahmin edemeyeceğim kadar çok kelime olduğuna dair hiç şüphem yok. Fakat ben burada sonlandırıyorum. Hissiyat çok başka bir olay vesselam.
Yazımı şunu belirterek bitirmek isterim ki; şayet birisi size cururu kurbağasını emanet edecek kadar güveniyorsa, o iş olmuş demektir. Çünkü artık kimse kimseye cururu kurbağa hediye edemiyor. Sevdiklerinize böyle jestler yapın. Ya da sadece sevdiğinizi söyleyin. Sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkıyor, ha yüreğinden bi kelime sunmuşsun, ha bi kutu çiçek. Mutluluk için hepsi yetiyor.
Mutluluk: yaşanmaya değer, sırf yaşamaya korktuğumuz için de yokmuş gibi davrandığımız, örselenmiş bi duygu. Hakkında söylediklerimiz onu bile üzmeye yeterdi, eğer görevini aşk ile yapan bi duygu olmasaydı...
Yeni birtakım yazı serileri çıkarmak istiyorum fakat henüz net bi şekil belirmedi kafamda. Yani böyle iç dökmek iyi hoş falan ama hakikatli bir şeyler ortaya çıkarabiliyor muyum ben esas bunu öğrenmek için girmiştim bu işe. İşte ona bir bakalım istiyorum hep birlikte. İç dökmeye devam, orda bi sıkıntı yok. Bugün de böyle bir şeyler karalamak istedim.
Yaptığım planlara tamı tamına genelde uyamıyorum. Mesela aylık, haftalık ya da günlük programlar yapıyorum. Birini yapsam biri kalıyor. Kendimi çok zorladığımdan değil haa, işime gelmiyor sanırım bazı şeyler. Yine de program yapmaktan yılmıyorum. Belki bu kez yaparım diye. Bu huyumu seviyorum, "belkicilik." İhtimaller güzel, insana umut veriyor. Fakat bazen net olmak daha da güzel. Yer ve zaman ayarlamak mühim. Mesela her ay burada 5 yazı yazayım demiştim, bu ay uyamadım, yine de bunu her ay yazmaktan vazgeçmiycem. Belki bi ay uyarım, bu beni bir şekilde motive ediyor, etmeli, başka türlü tutunacak bir dal bilmiyorum. Birtakım hüzünlü olaylar yaşıyoruz, sonra sükunete varıyoruz, sonra yine yıkılıyoruz, yeniden toparlıyoruz, ağlıyoruz, gülüyoruz. Böyle böyle geçiyor. İnsan çok mutluyken, sinirliyken, üzgünken karar vermemeliymiş. Peki ya ne zaman vereceğiz bu kararları? Ben sakin ve nötr olduğum zamanlarda verdiğim kararlardan pişman oluyorum yeri geldiğinde. Bunu önlemenin yolu duygu halleri değil mantıklı bi düşünce yapısı bence. Hatta daha ileri götürüyorum olayları, karar verebilme, kendisi için neyin daha iyi olduğunu seçebilme ve en önemlisi ne istediğini bilme kısmı. İnsan kendisi için ne istediğini bilmiyorsa ne karar verirse versin boş. Asla tatmin olmayacak ve durmadan acaba iyi mi yaptım kötü mü diye düşünecek, kendini yiyip bitirecektir. Bakınız böyle böyle yok oluyoruz. İnsan evvela ne istediğini, ne olduğunu, neler yapabileceğini, kabının genişliğini, içini dışını bir bilmeli. Kap meselesi en mühim mesele. Zira herkes kabı kadar. Ayrıca testide ne varsa dışına o sızar. Bunun konumuzla olan bağını kendiniz kurunuz. Her şeyin hazır şekilde size sunulmasını beklemeyiniz.
Bir diğer değinmek istediğim şey, bu yakınlarda beni mutlu eden bir olay. Elhamdülillah mutlu olduğumuz zamanlar oluyor, hüzünle yarışıyorlar. Bakınız arkadaşlar, insan bazen hayatının neresinde karşısına neler veya kimler çıkacak bilemiyor. Bu yüzden kesinlikle bazı şeyleri sınırlandırmamak icap ediyor. Mesela ben daha bu saatten sonra hayatıma kalıcı insanlar girmez, çok zor diyordum. Gerçek dost, hakiki yoldaş, ahretlik, kardeş, canın ciğerin, ne ise hepsi işte. Fakat oluyor, hem öyle güzel oluyor ki bu armağan için ne gibi bi iyilik yapmış olabilirim diye düşündürüyor insanı. Çok şükür, her an, her zerre için ayrı ayrı. Geç tanışmak hiçbir şey kaybettirmiyor, yaşanacak nice güzel günleri düşününce insan umuduna kendini salıveriyor. Daha üzerine söylenmelik, yazılmalık tahmin edemeyeceğim kadar çok kelime olduğuna dair hiç şüphem yok. Fakat ben burada sonlandırıyorum. Hissiyat çok başka bir olay vesselam.
Yazımı şunu belirterek bitirmek isterim ki; şayet birisi size cururu kurbağasını emanet edecek kadar güveniyorsa, o iş olmuş demektir. Çünkü artık kimse kimseye cururu kurbağa hediye edemiyor. Sevdiklerinize böyle jestler yapın. Ya da sadece sevdiğinizi söyleyin. Sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkıyor, ha yüreğinden bi kelime sunmuşsun, ha bi kutu çiçek. Mutluluk için hepsi yetiyor.
Mutluluk: yaşanmaya değer, sırf yaşamaya korktuğumuz için de yokmuş gibi davrandığımız, örselenmiş bi duygu. Hakkında söylediklerimiz onu bile üzmeye yeterdi, eğer görevini aşk ile yapan bi duygu olmasaydı...
Yorumlar
Yorum Gönder