Bu da başlıksız olsun madem

   Böyle çaresiz anlarda yazmaktan başka bir çıkış yolu bulamıyorum. Yazarak acılarımdan kurtulmaya da çalışmıyorum. Sadece bi nebze olsun kendimi ve sorunu daha iyi görebilmek için, içimi bi tık olsa da huzura kavuşturmak için yazıyorum. Böyle durmadan, bıkmadan daima içimdekileri yazmak istiyorum. Sonsuza dek tutarlı-tutarsız, devrik-düzgün bir sürü cümle kurmak istiyorum. Sanki böyle kum torbasına yumruk atmak gibi. Kelimeler bir şekilde zihnimden parmak uçlarıma dökülüverince öyle rahatlıyorum işte. Sırf bundan dolayı beynimde kurduğum cümleleri bazen peşi sıra değil de sırası karışık bir şekilde diziyorum. Hatta bazen kelimelerin yeri değişiyor. Mühim olan anlatabilmek her ne olursa. Sonuçta ben size "mor rengi severim" de desem anlayacaksınız, "severim renk olan moru" da desem anlayacaksınız. Mesela burda şu eksik, ne kadar seviyorum, nasıl seviyorum. Demek ki sadece sevgimi bilmeniz kafi. Öyle olmasaydı detaya girerdim. Şu an da saçmalamanın dibine vuruyorum mesela. Zira sanırım bazen stres saçmalattırıyor. Ki ben genelde zaten "saçmalarım." 
   Sıkıntılarımız oluyor her an, her vakit. Dikkat etmemiz gereken şey; sıkıntıları nasıl göğüslediğimiz, onlarla nasıl başa çıktığımız. Şayet başımıza gelene eyvallah diyemiyorsak o bize daha ağır gelmeye başlıyor. Büyüyor, büyüyor. Oysa her gelene eyvallah diyebilsek hepsi bir şekilde hallolacak Allah'ın izniyle. Teslimiyet bu konuda önemli. 
   İnsan bazen geçmişe dönmek istiyor. Geçmişi çağrıştıran şeylerle ilgileniyor. Neden peki? Bu derin bir özlem mi yoksa kaçış mı şimdiden? Ama  değişiyor sanırım. Sonra insan ihmal ediyor bazen kendini. Belki insan bazen ihmal etmeli kendini. Ama hep değil. Ayarlamak gerek böyle şeyleri. Mesela ben hiç ayarlayamam. Olsun yine de bir şekilde tutunuyoruz işte. 
   Kısa kısa bir sürü paragraf açmak biraz gereksiz, yine de paragraflar hep başka bir konuya geçildiğinde açılıyor, biraz da canımız öyle istediği için açmayalım mı canım? Açalım. Neticede mekan bizim. Bizim olmasaydı da açardık gerçi, yine de böylesi daha makbul. 
   Uzun zamandır üzerinde düşündüğüm birkaç şey var yine. Kafamda düşünceler hep cirit atıyor. Bakıldığında bu çok hoş bir durum çünkü insan düşündükçe var. Bu arada geçen gün eski kitapların birinde bir not gördüm; 'akletmek, kalbe mahsustur.' Kalb-i selim olmaklıkla ilgili bir not. O zaman da çok beğenmişim, yazımdan belli. İnsan yazısından anlar neye ne kadar değer verdiğini. Yazı mühimdir. Ben güzel yazamam ama bi şeyi bastırarak yazmışsam ya da açık ve net, okunurluğu yüksek bir yazı ise o yazı önemlidir. Her neyse. Okuyunca tekrar çok sevdim bu sözü. Zira şu sıralar bitirmek üzre olduğum Yunus Terapi" kitabında da bolca bahsediliyor. Ki birçok yerde de geçer. Akıl ile kalp birleşmeden düzgün kararlara varılamaz. Yalnız akıl yahut yalnız kalp hep eksiktir. İkisini bir konu üzerine etraflıca düşünmeye davet etmek gerekir. Muhteşem ikili bence bu ikisi. 
   Geçmiş paragraf bahsetmem gereken şeyden bu paragrafta bahsediyorum. İnsanın bazen cevap veremeyeceği mesajlar vardır, gördü mü gülümser, saatlerce bakar, tekrar tekrar okur, yine de cevap veremez. Hayır smsi bittiği için değil, hayır mesaj cevap verilemez bir numaradan da gelmemiştir. Yalnızca verilemez işte. Bu mesajın boşa olduğu anlamına gelmez. Bilakis motive eder, mutluluk sağlar. Bunun sonu bir yere varmıyor bu paragrafı anlamsızca burda bitiriyorum. Ulaşması gereken bir şekilde ulaşır zaten. 
   İlk paragrafta bahsettiğim kendimi bir şekilde burda anla(t)maya çalışma mevzuunu böylece bitiriyorum. Çünkü zihnimde şu an için anlatılacak şeyler henüz birleştirilmedi. Her şey vaktini bekler. Benim beklediğim gibi. 
   Zihninizin su kadar berrak, kelimelerinizin daima seçilmiş ve sizi ifade edebilmiş olmasını temenni ediyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda