Yol hikayelerinden hallice

   Yeni yollar ve yeni yazılarla hayata devam ediyoruz. Yalnız yapılmayan yolculukların tadı biraz daha başka oluyor. Yanınızda olan insana bağlı olarak eğlence seviyesi azalıyor veya artıyor. Hele ki kalabalık yolculuklar zaten komple başka bir olay, dünyanın en iyilerinde ilk 10'a falan girer sanırım. Şimdi size tek başına yapılmayan bi yolculuktan yazıyorum. Yanımda pek sevdiğim bir kuzenim var. Evet sadece bir adet var. ÇÜNKÜ BENİM ÇOK FAZLA KUZENİM VAR. Cümlenin önemini ya da gereksizliğini büyük harflerle belirtmeyi çok sevdiğim birinden öğrendim. Hoşuma giden bi olay. Büyük harfle yazarken onun altı çizilileri okuduğu ses tonuyla okuyorum. Bu da başka güzel bi olay. Her neyse yine konu başka yerlere gidiyor. 
   Kısa ya da uzun, bitmesin istediğimiz her yol biraz yoldur. Artık bitsin dediğimiz her yol ise en âlâ yoldur. Biraz da kurtarılmış işkencedir. Yine de ne dedik, yollar güzeldir. 
   Muavinin özelliklerinden bahsetmiştik sanırım biraz. Bazı muavinler kesinlikle muavin olarak hayata açmış gözlerini. Her konuda muavinliğin hakkını veriyorlar. Bu mühim. İnsanların daha rahat bi yolculuk deneyimi yaşaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Üstelik tedirgin etmiyorlar ve güldürüyorlar. 
   İnsanların yardımsever oluşu ve dahi fedakar oluşu artık sık rastlanılan bir olay olmadığından böyle şeyler bizi mutlu ediyor. Geçenlerde İsveç'te bi Türk taksici (Ömer Temel) havalimanına götürdüğü bi müşterisine cüzdanını evde unuttuğu için taksi ücretini gelince verebileceğini ve gittiği ülkede kullanabilmesi için de banka kartını vermiş. Adam şaşkınlıkla ilk defa taksisine binen birine bunu yapmak isteyip istemediğini sormuş defalarca. Taksici de bunun Türkler için normal bi durum olduğunu, yardım etmeyi sevdiğimizi söylemiş. 2 gün sonra adam gelince kullandığı meblağı ve taksi ücretini vermiş. Üzerine de bi ödül teklif etmiş, epey yüksek bi ödül üstelik. Tabii ki taksici kabul etmemiş. İsveç'te gazetelerde manşetten verilen haberlerle Ömer Temel kahraman ilan edilmiş.* Dünya için ibretlik, Türkler için daha da ibretlik bir olay. Dünyadaki bilinirliğimiz belki iyi belki kötü ama bi şekilde yaptığımız her şey tüm memlekete mal ediliyor. Sırf bu da değil, olması gerekeni yapmak bile artık çok değerli sayılıyor. Ne oluyor da bunca güvensizlik, bunca hırs, bunca bencillik etrafa bu hızla yayılıyor. Neden aynı şekilde iyilik, güzellik, fedakarlık bunca yayılmıyor. Korkuyoruz iyilik yaptığımızda karşılığını alamamaya. Oysa ki karşılığını almadan yapılacak bi şey zaten bu. İslam için elbette öyle değil. Allah rızasını gözeterek atılan adımın bile garantisi var öldükten sonrasına. Geçen gün bir arkadaşım* yazısında Müslümanların gerektiği gibi yaşamadığını yazmıştı. Kesinlikle bundan kaynaklanıyor. Zira zaten İslam'a uygun yaşantılarımız olsa ne İslam böyle kötü bilinir ne de Müslümanlar bunca irticacı. Ya da ne bileyim insan hiçbir şeye inanmıyor dahi olsa vicdan verilmiş. Fıtraten düşünüldüğünde bile iyiliğe daha yatkınız insan olarak. Yine de noluyorsa oluyor ve kötülük hep daha çabuk yayılıyor. 
   Yoldan mevzu nerelere geldi. İyiliğin her yerde ne kadar ehemmiyeti olduğuna değindik biraz. İyi de oldu inşallah. İyiler çoğaldıkça ve iyiliği yaymaktan vazgeçmedikçe kazanan da kötüler olmayacak, ve yaşamayacak kötülük. Mutlak kötü yoktur fakat mutlak iyilik vardır. Buna dayanarak yaşıyoruz. 
   İyilikleri çoğaltmaktan bıkmadığımız, kötüleri-kötülükleri kınamakla yetinmeyip harekete geçtiğimiz zamanlar diliyorum. 
  
 1- Haberin kaynağı: Yeni Şafak 
 2- Arkadaşımın blogu:  balseverim.blogspot.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda