Kayıtlar

Temmuz, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ah kapital

   Dilimde lüzumsuz birkaç reklam müziği. İşte böyle böyle girdiler beynimize. Ama yook, ben kapitalist sistemin kölesi olmaya niyetli değilim. Daha çok beklerler. Tatlış minnoş reklamlarla, billboardlarla, afişlerle, kampanyalarla kandırılıcak kadar enayi değilim. Hele ki hele çok güzel kokuyor diye mumlar, oda kokuları, peçeteler alacak hiç değilim. Ne bileyim çok güzel görünüyor diye minik ev ikonları, süsler falan desen zaten işim olmaz. Bi kere zaten bunların hep birer oyun olduğu gayet ortada. Bunlara düşecek aptallıkta değilim ki ben. -Gereksiz klavye delikanlılığı yapıldığına göre en kısa zamanda çarşıda, sokakta görülen güzel çoraplar, kitaplar, saatler hunharca alışverişe dahil olabilir. İhtiyaç fazlası her şey, her.-     İnsan durup düşünüyor. En azından bazıları. Bunca nimetin arasında biz gerçekten hakkını verecek, şükrünü eda edecek güzellikte, nitelikte şeyler yapıyor muyuz. Geçen gün haberlerde gördüm. Bilmem kaç milyar tl israf ediyormuşuz he...

Kalbim

   Unutmak ile unutulmak arasında gelip giden bir hayattı bu. Merdivenlerden aşağı inerken kaç basamak olduğunu bilmediğini fark etti. Halbuki yıllardır inip çıktığı bir merdivenin kaç basamak olduğunu bilmeyişi onun için hayata değer vermeyişiydi. Ufacık şeylerle hayatı bağdaştırıp yeteri kadar kıymet bilip bilmediğini tartar dururdu. Belki diyeceksiniz ki bunların hayatla ne alakası var. İşte o öyle düşünmedi hiçbir zaman.    Sevdiklerinin elinden kayıp gitmesine üzülmezdi sadece. Sevdikleriyle beraber giden hayallerine üzülürdü. Yaşanmışlıklarına, yeniden yaşanacaklar listesine bir ekleme yapılamayacağına. Bir insan, yalnızca bir insan değildi onun için. Aynı zamanda bir yaşama biçimi, bir karar verme düsturu, bir duygusal tanımlama, bir düşsel çoğalma idi. İşte bir insan gittiğinde tüm bunlar eksiliyordu hayatından. Ama her insan girdiğinde artış göstermiyordu bu meziyetler. İnce bir çizgi ve dikkat edilmesi gereken bir husus.    Sayısını bilmediği me...

Yola revan olmak*

   Bir yol hikayesi ile daha beraberiz. Bakmayın hikaye diyorum ama yolun bana hissettirdikleri hikayeleştirilebilir bir durum gibi geldiği için, yoksa yalnızca bir karalama. Elbette yolun da nereye gittiği, nerden başladığı, sonunun nereye varacağı, ucunda kimler olduğu da değiştiriyor bu hissiyatı. Bugünden biraz bahsedelim o halde.     En nihayetinde yine okulu bitirdim ve eve dönüyorum. Ankara'ya dönmek bana hep en sevdiğim oyuncağıma kavuştuğum çocukluk anları gibi gelir. Öyle mutluluk verici ve öyle huzurlu. Bir seneyi daha bitirebilmiş olduğumun şaşkınlığı ile beraber alttan kalan derslerimin beni bir miktar üzdüğü söylenebilir. Neyse 2 sene kalıyor ve bu baya iyi bir sonuç benim için. Yine de iki sene çok uzun bir zaman dilimi. Neyse ki bunu benim için daha eğlenceli ve eğitici kılan bir etken var Ispartada. Okulumu bitirdim ve yazın ne yapacağımı düşlüyorum. Fakat yolda değil. Yolda sadece eve dönmenin haklı sevincini yaşıyorum en derinimde.  ...

Yersiz

   Anlıyorum her şeyi, fakat oturtamıyorum bazılarını yerli yerine, dedi. Böyle bir cümleye neyle karşılık verilir bilemiyor insan. Aslına bakacak olursak pek çok şeye karşılık verdiğini düşünüyordu o ana kadar. Sonra fark etti, karşılık sandığı şeyler bi teselliden öte değildi. Hatta belki teselli bile değil. Yalnızca laf kalabalığından ibaret. Karşısında olan insanın verdiği rahat havayla onu bırakıp bunu değerlendirmeye aldı içinde. Zaten o da kendi halinden başka bir şey düşünecek durumda değildi. İkisi öylece derin düşüncelere daldılar. Yanında sessizce düşünebildiğin, kendi iç muhasebeni korkusuz yapabildiğin insan, kıymetli insandır. Hayatta kaybetmememiz gerekenlerdendir.     Kahvede herkesin ortasında bir sessizlik, adeta bir karadelik. Onların susması yavaş yavaş çevreyi etkilemeye başladı. Büyüyerek tüm çarşıyı ele geçirdi adeta. Onlar düşündü, kahve müsaade etti, kahvedekiler seyretti, çarşı biraz mırın kırın edecek gibi oldu amma esnaf güzelce izah...