Yersiz
Anlıyorum her şeyi, fakat oturtamıyorum bazılarını yerli yerine, dedi. Böyle bir cümleye neyle karşılık verilir bilemiyor insan. Aslına bakacak olursak pek çok şeye karşılık verdiğini düşünüyordu o ana kadar. Sonra fark etti, karşılık sandığı şeyler bi teselliden öte değildi. Hatta belki teselli bile değil. Yalnızca laf kalabalığından ibaret. Karşısında olan insanın verdiği rahat havayla onu bırakıp bunu değerlendirmeye aldı içinde. Zaten o da kendi halinden başka bir şey düşünecek durumda değildi. İkisi öylece derin düşüncelere daldılar. Yanında sessizce düşünebildiğin, kendi iç muhasebeni korkusuz yapabildiğin insan, kıymetli insandır. Hayatta kaybetmememiz gerekenlerdendir.
Kahvede herkesin ortasında bir sessizlik, adeta bir karadelik. Onların susması yavaş yavaş çevreyi etkilemeye başladı. Büyüyerek tüm çarşıyı ele geçirdi adeta. Onlar düşündü, kahve müsaade etti, kahvedekiler seyretti, çarşı biraz mırın kırın edecek gibi oldu amma esnaf güzelce izah etti durumu. Meğer bu delikanlılar zaten buraya bunun için gelir olmuş son birkaç haftadır. Sanki düşünecekleri vakit ikisi de habersizce kalkıp buraya geliyor, kapıda selamlaşıyor, masaya oturup iki çay söyledikten sonra iki kelam ediyor, biri mefkurelere dair yahut dolandırmadan hayata dair bir söz etti mi ikisi de böyle kalakalıyormuş. İlk başlarda kimse oralı olmamış, gel gelelim bir değil iki değil, artık kayıtsız kalamaz olmuş ahali. Önceleri bi incelemişler, bakmışlar ses seda yok, sonra alışmışlar. Ne onlara bir şey soran olmuş, ne onlar tutup da izahat vermişler birine. Böyle böyle tam üç hafta geçmiş. İki gün gelmeseler üçüncü gün muhakkak belirirlermiş çarşının başından. E bu iş böyle gidecek değil ya. Olacak bir havadis ama bakalım.
Bugün diğer günlerden farklı gibi duruyor. Bugün ağızdan çıkan o son laf herkesi düşündürüyor sanki. "Anlıyorum ama yerini bulamıyorum." Herkes farklı bir düşünce halinde elbet. İnsan çeşit çeşit ya, fikriyat da çeşit çeşit haliyle. Misal, kahveci Mehmet abi: "Doğru, bazen bana da oluyor, çözdüm derken bir bakıyorum kayboluvermişim. İnsanız en nihayetinde, nereye kadar anlayabiliriz her şeyi." Sonra çırak Hamza: "İyi dedin, güzel dedin abim ama ikisi aynı anda nasıl oluyor ben onu kavrayamadım tam. Hayır insan ya anlamıştır, ya anlamamıştır. Nasıl oluyor şimdi bu dediğin." Bakıyoruz mahalle delikanlılarından Alper: "Hakikatli söz söyledi. Ulan biz de böyle şeylerle kafayı mı bozsak acaba. Belli mi olur belki Melike'yi bu afilli sözlerle ikna ederiz. Ondan sonra ver elini nikah salonu." Bir diğeri bakkal Remzi amca: "Bu gençler şimdi ekmek kaygısından, rızık tasasından çok böyle şeylere kafa yoruyorlar. Ah bizim zamanımız böyle değildi ki. Akşama kadar eve ekmek götürmek için didinir dururduk, böyle şeylere kafa yoracak hal mi kalırdı hiç." Bilginlerden, eskilerden, mahallenin en kıymetlilerinden Mahmut dede: "Gençler artık her şeyin farkına daha erken varıyor. Bakınca iyi mi kötü mü bilemiyorsun. Hayatı erken öğrenmeleri iyi, daha güzel yaşarlar, daha anlamlı bakarlar, kıymet bilirler fakat bunca ağırlığı bu yaşta kaldırabilecekler mi? Üzerlerine binen yükün farkına vardılar mı acaba?" Mahalleli bir yandan düşünedursun. Bu mevzu bu kahveden çıkıp Fatma teyzelere, ordan Hikmet amcanın torunlarına, bi bakmışsın Zeyneplerin kuaförüne hatta ordan halı sahada maç yapan çocuklara kadar uzanır. Dedik ya kara delik gibi. Çevresinin belli bir kısmındaki her şeyi çekiyor derinine.
Onlar bu düşünceden sıyrılamadan kalktılar. Çayların parasını bırakıp çıktılar birlikte, sahile doğru yürüdüler, yine ses yok. Sahilde bir banka oturdular. Sözü işiten, söyleyene döndü.
-Anlamak anlamamaktan daha mı iyi sence?
-İyi ya da kötü diye değerlendiremem. Lakin her şeyi anlamak istemezdim. Her şeye bunca anlam katmak, bunca iç yıkıntısı demek oluyor.
-Peki ya hiç anlayamasaydık. Anlamsız yaşasaydık?
-Öyle bir hayat henüz mümkün değil. Muhtemelen hiçbir zaman mümkün olmayacak. Anlamadan yaşamak, hiç yaşamamış olmaktır çünkü.
-Öyleyse böyle daha iyi değil mi?
-Bilemezsin, yaşamadan hiçbir şeyi gerçek manada hissedemezsin.
Hak verdi. İnsan bizzat yaşamadığı şeyleri kolay atlatıyor. Omzuna hafifçe dokundu ve sıvazladı. "Artık anlıyorum" demek gibi bir şeydi bu. Birbirlerine dönüp gülümsediler. Şehrin kalabalığı arkalarında, denizin serin havası yüzlerine vurdukça anlamaya devam ettiler. Güneş yavaş yavaş gidiyordu buradan, iyice anladılar. Yan yanaydılar. Tamamen idrak ettiler. Bildiler. Ve yaşadılar.
Kahvede herkesin ortasında bir sessizlik, adeta bir karadelik. Onların susması yavaş yavaş çevreyi etkilemeye başladı. Büyüyerek tüm çarşıyı ele geçirdi adeta. Onlar düşündü, kahve müsaade etti, kahvedekiler seyretti, çarşı biraz mırın kırın edecek gibi oldu amma esnaf güzelce izah etti durumu. Meğer bu delikanlılar zaten buraya bunun için gelir olmuş son birkaç haftadır. Sanki düşünecekleri vakit ikisi de habersizce kalkıp buraya geliyor, kapıda selamlaşıyor, masaya oturup iki çay söyledikten sonra iki kelam ediyor, biri mefkurelere dair yahut dolandırmadan hayata dair bir söz etti mi ikisi de böyle kalakalıyormuş. İlk başlarda kimse oralı olmamış, gel gelelim bir değil iki değil, artık kayıtsız kalamaz olmuş ahali. Önceleri bi incelemişler, bakmışlar ses seda yok, sonra alışmışlar. Ne onlara bir şey soran olmuş, ne onlar tutup da izahat vermişler birine. Böyle böyle tam üç hafta geçmiş. İki gün gelmeseler üçüncü gün muhakkak belirirlermiş çarşının başından. E bu iş böyle gidecek değil ya. Olacak bir havadis ama bakalım.
Bugün diğer günlerden farklı gibi duruyor. Bugün ağızdan çıkan o son laf herkesi düşündürüyor sanki. "Anlıyorum ama yerini bulamıyorum." Herkes farklı bir düşünce halinde elbet. İnsan çeşit çeşit ya, fikriyat da çeşit çeşit haliyle. Misal, kahveci Mehmet abi: "Doğru, bazen bana da oluyor, çözdüm derken bir bakıyorum kayboluvermişim. İnsanız en nihayetinde, nereye kadar anlayabiliriz her şeyi." Sonra çırak Hamza: "İyi dedin, güzel dedin abim ama ikisi aynı anda nasıl oluyor ben onu kavrayamadım tam. Hayır insan ya anlamıştır, ya anlamamıştır. Nasıl oluyor şimdi bu dediğin." Bakıyoruz mahalle delikanlılarından Alper: "Hakikatli söz söyledi. Ulan biz de böyle şeylerle kafayı mı bozsak acaba. Belli mi olur belki Melike'yi bu afilli sözlerle ikna ederiz. Ondan sonra ver elini nikah salonu." Bir diğeri bakkal Remzi amca: "Bu gençler şimdi ekmek kaygısından, rızık tasasından çok böyle şeylere kafa yoruyorlar. Ah bizim zamanımız böyle değildi ki. Akşama kadar eve ekmek götürmek için didinir dururduk, böyle şeylere kafa yoracak hal mi kalırdı hiç." Bilginlerden, eskilerden, mahallenin en kıymetlilerinden Mahmut dede: "Gençler artık her şeyin farkına daha erken varıyor. Bakınca iyi mi kötü mü bilemiyorsun. Hayatı erken öğrenmeleri iyi, daha güzel yaşarlar, daha anlamlı bakarlar, kıymet bilirler fakat bunca ağırlığı bu yaşta kaldırabilecekler mi? Üzerlerine binen yükün farkına vardılar mı acaba?" Mahalleli bir yandan düşünedursun. Bu mevzu bu kahveden çıkıp Fatma teyzelere, ordan Hikmet amcanın torunlarına, bi bakmışsın Zeyneplerin kuaförüne hatta ordan halı sahada maç yapan çocuklara kadar uzanır. Dedik ya kara delik gibi. Çevresinin belli bir kısmındaki her şeyi çekiyor derinine.
Onlar bu düşünceden sıyrılamadan kalktılar. Çayların parasını bırakıp çıktılar birlikte, sahile doğru yürüdüler, yine ses yok. Sahilde bir banka oturdular. Sözü işiten, söyleyene döndü.
-Anlamak anlamamaktan daha mı iyi sence?
-İyi ya da kötü diye değerlendiremem. Lakin her şeyi anlamak istemezdim. Her şeye bunca anlam katmak, bunca iç yıkıntısı demek oluyor.
-Peki ya hiç anlayamasaydık. Anlamsız yaşasaydık?
-Öyle bir hayat henüz mümkün değil. Muhtemelen hiçbir zaman mümkün olmayacak. Anlamadan yaşamak, hiç yaşamamış olmaktır çünkü.
-Öyleyse böyle daha iyi değil mi?
-Bilemezsin, yaşamadan hiçbir şeyi gerçek manada hissedemezsin.
Hak verdi. İnsan bizzat yaşamadığı şeyleri kolay atlatıyor. Omzuna hafifçe dokundu ve sıvazladı. "Artık anlıyorum" demek gibi bir şeydi bu. Birbirlerine dönüp gülümsediler. Şehrin kalabalığı arkalarında, denizin serin havası yüzlerine vurdukça anlamaya devam ettiler. Güneş yavaş yavaş gidiyordu buradan, iyice anladılar. Yan yanaydılar. Tamamen idrak ettiler. Bildiler. Ve yaşadılar.
Yorumlar
Yorum Gönder