Ah kapital
Dilimde lüzumsuz birkaç reklam müziği. İşte böyle böyle girdiler beynimize. Ama yook, ben kapitalist sistemin kölesi olmaya niyetli değilim. Daha çok beklerler. Tatlış minnoş reklamlarla, billboardlarla, afişlerle, kampanyalarla kandırılıcak kadar enayi değilim. Hele ki hele çok güzel kokuyor diye mumlar, oda kokuları, peçeteler alacak hiç değilim. Ne bileyim çok güzel görünüyor diye minik ev ikonları, süsler falan desen zaten işim olmaz. Bi kere zaten bunların hep birer oyun olduğu gayet ortada. Bunlara düşecek aptallıkta değilim ki ben. -Gereksiz klavye delikanlılığı yapıldığına göre en kısa zamanda çarşıda, sokakta görülen güzel çoraplar, kitaplar, saatler hunharca alışverişe dahil olabilir. İhtiyaç fazlası her şey, her.-
İnsan durup düşünüyor. En azından bazıları. Bunca nimetin arasında biz gerçekten hakkını verecek, şükrünü eda edecek güzellikte, nitelikte şeyler yapıyor muyuz. Geçen gün haberlerde gördüm. Bilmem kaç milyar tl israf ediyormuşuz her yıl. Sayıyı görünce bir durdum. Bir ülkenin -küçükse birden fazla ülkenin- kalkınabileceği dev bir miktar. Aklıma nedense ilk önce yokluk çekenlerimiz geldi. Nedeni besbelli ortada esasen ama işte lafın gelişi. Bakıyorum gün içinde etrafıma; evine ekmek götürebilmek için, işe giderken üç vesait değiştiren insanlar var. Bir de bunun gelirkeni var. Akşama kadar ter döküp emeğinin bence onda biri bile olmayan paralarla çalışanlar var. İş bulamadığından evine ekmek götüremeyenler var. Çalışacak durumu olmayıp çocuk bakmak zorunda olanlar var. Yani kısacası var oğlu var. Öte yandan görüyoruz ki, oturduğu yerden hiçbir şey yapmasa dahi harcamadığı emeğin katbekatını ay sonu maaş olarak görenler var. Bir şeyler yapıyor olsa dahi aldığı paraya -zorlasan beş ailenin aylık geliri olacak bir miktar- kendini layık görmeyip daha fazlasına göz dikerek hak yiyen onlarca insan var. Bakıyorsunuz herkes yaşıyor, bakıyorsunuz kimse olduğu yerden memnun değil. İşte kapitalizmin başladığı yer burası bence. Artık paylaşmıyoruz, artık üretmiyoruz, artık sadece 'ben' diyoruz, artık hiçbir şeyi dünyadan daha fazla önemsemiyoruz, yalnızca maddiyata dayalı hayaller kuruyor, ona göre hayatımızı idame ettiriyoruz. İşte tam olarak burda fark etmeden kendimizi de tüketiyoruz. Tarık Tufan bir kitabında "çünkü kapitalizm insansızlıktır." diyordu. Bahsetmeye çalıştığı şeyi yanlış anlamadımsa -ki her yazının her okuyucuya göre bir çıkarımı, yani birden fazla anlamı vardır bana göre- kapitalizmi, insanın bittiği yer olarak adlandırıyor. Çünkü insan hisleriyle var olan bir varlık. Oysa kapitalist sistem insanı robotlaştırıyor. Elbet hırs, bencillik gibi şeyler de his sayılabilir ancak kötücül şeyler olduğundan ve bize sonradan öğrendikçe yerleştiğinden onları göz ardı etmeyi tercih ediyorum. İnsan daima iyiliğe meyillidir çünkü benim için.
Kapitalizmden bu kadar bahsetmek kesinlikle planlarım arasında yoktu. Dilime dolanan reklam müzikleriyle bir başlangıç yapınca devamını biraz ironik sürdüreyim ve bir parantezle sonuçlayayım demiştim. Sonra mevzu buralara kadar geldi. Bu aralar göçmenlerden şikayet edildiğini, herkesin 'memleketine' dönmesi gerektiğini söylüyorlarmış sanırım birileri. Olaya vâkıf değilim lakin birkaç şey görünce üzüldüm. Birkaç şey görünce de sevindim. Üzüldüklerim benim olsun size sevindiklerimi anlatayım.
İsmail Kılıçarslan abi bir yazı yazmış. İçinde diyor ki göçmenlik meselesine bakış açısı için: "Buyursunlar gelsinler. Anadolu, 72 milletten insana tarih boyunca yurt oldu, bugün de olmaya devam eder." Bunu okuyunca ufak bir tebessüm belirdi yüzümde. Kalbim sıcacık oldu. Bilenler bilir, ben İsmail abiyi epey severim, hemen her fikrini de kesinlikle katıldığımı belirterek onaylarım. Burda da aklıma hemen ensarın muhacirleri ne denli sevdiği, ne denli sahip çıktığı gelir aklıma. Mekke müşrikleriyle anlaşma yapıldığında, artık barınma hususunda bir sorun kalmadığında dahi artık gitmiyor musunuz 'memleketinize' demediklerini hatırlarım. Yüce gönüllülük der susarım.
Benim de anlam veremediğim ilginç bir mevzu bu. Koca toprak parçasına ha 80 milyon insan sığmış ha 150 milyon. Tamam ülkesel birtakım sorunlar yaşanabilir, yaşanmaz demiyorum ama demiş ya eskiler, gönlün sığdığı yere gövde de sığar. Mevzuyu birbirine bağlayalım. Bu yaptığımız bilmem kaç milyarlık israfla bu ülkeye gelecek olan göçmen de doyar, bu ülkede aç kalan -ki bu da bizim ayıbımızdır- halk da. Neyi paylaşamıyoruz anlayamıyorum gerçekten. Bu göçmenlik mevzuuyla ilgili daha çok şey var fakat üzerinde durmanın gereği var mı bilemiyorum. Ben köşe yazarı değilim sonuçta. Politikadan, geçimden, ekonomiden anlamam. Zaten yazımı da hepi topu 2 kişi falan okuyor. Genellikle bir. O bir kişiye teşekkür ederek bitireyim bari yazımı.
Kıymet bilerek kıymetlendiğimiz, nasıl muamele edersek öyle muamele olunacağımızın bilincinde olduğumuz, hayatı farkımızla daha güzel hale getirdiğimiz güzel, huzurlu günler diliyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder