Üzüldük ve sevindik
Selamlar, tamamen sıkıntı odaklı, bir yazı girişiminde bulunuyorum. Günlükvari bir üslup olacak. Yazı öncesi gereksiz bilgilerimizi verdiğimize göre yazı gelsin. Hayırlı hafta sonları.
Okulların üç hafta tatil olmasıyla birlikte derin bir boşluğa düşmüş bulunmaktayım. Utanmasam depresyona gireceğim. Arkadaşlar üç haftadan bahsediyoruz. 3. ÜÇ. Yani toplamda 21 gün. Hafta sonunuda ekle, 23. Hani bir ay deseler o 23 gün hiç kırılmaz, kendisine ay dendi diye hiç kızmaz, öyle bir sayı. Okulu çok sevmeyen -hiç sevmeyen- biri olarak buna bu kadar üzülmemin sebebi tam olarak nedir ben de bilemiyorum. Belki de hayatımda bir şeylerin düzeninin değişmesinden hoşlanmadığımdan. Ya da o üç haftanın telafisini bir şekilde yaptıracaklarından. Bundan dolayı da her şeyin katlanarak artacağı ve erteleneceği düşüncesi. Bilemiyorum, yüksek ihtimalle hepsi. Alınan tedbiri çok yerinde bulmakla beraber süreç beni epey üzüyor. Herkes evine barkına doğru gitti ya da gidiyor ya da gidecek. Mantıklı bir hareket olabilir. Çünkü el memleketinde ne yapsın insanlar koca zaman. Neyse inşallah bu virüsü de hayırlısıyla atlatır canım ülkem. Velvelecilere ve vurdumduymazlara aldırmayalım. Her daim itidal üzere olmaya çalıştığımız gibi bunda da kendimizce dikkatli olup olayı abartmayalım. Neticede insanız.
Bir miktar depresyona meyilli bir insan olarak bu günlerin de gelip geçici olduğunu düşünüyorum. Hayatta ne olursa olsun bir şekilde tutunmaya ve dik durmaya çalışmak bazen yoruyor evet. Fakat bunu başaramadığın zaman yaşamanın bir anlamı olmuyor galiba. Dünyanın en dertsiz insanlarından biriyim. Buna rağmen sanki dünyanın yükünü sırtlanmışım gibi hissettiğim zamanlar oluyor. Bu da her şeyi gereksizce içselleştirip hayatımın en ortasına koymamdan kaynaklanıyor. Bazen durup dururken bir hüzün çöker ya hani, o bana bazen değil sık sık oluyor. Anlamsızca yere düşen kalemime ağlayasım geliyor bazen. Çoğunlukla ağlayacak gücü bile bulamıyorum kendimde. Hep böyle olmuyor elbet. Bazen de delicesine gülmek, eğlenmek, şarkı söylemek istiyorum. Anlamsızca kedilere, kuşlara gülüyorum, konuşuyorum onlarla. Şimdi bakınca hayatımda birçok şeyin ardında bir sebep olmadığını fark ettim. Görünür sebeplerden bahsediyorum tabii. Yoksa görünmeyen kısımda kim bilir neler dönüyor, neler rücu ediyor kalbime de bütün bunları hissediyorum. Allah-u alem.
Az önce bir kutu yapımı görüp hemen deneyeyim dedim, ortaya örnektekinden bambaşka bir şey çıktı. İlklerde olur öyle dedim aldırmadım. Gerçi bir daha yapar mıyım bilemiyorum. Bir de formasyon dersi için materyal hazırlamam gerekiyor ama tam nasıl yaparım ne yaparım kestiremiyorum. Bulacağız bir şeyler.
He anlatmadan geçmek istemediğim başka lüzumsuz ve komik bir olay var. Arkadaşlar ben ayakkabı konusunda hiçbir fikri olmayan, ayakkabı almaktan zerre anlamayan bir insanım. Son aldığım 2 ayakkabı da ayağımı sıkıyordu. Öncekini bir şekilde eskittim gerçi ama sonuncusunu kullanamadım artık ve mecbur yenisini aldım. O ayakkabıyı da çöpe atmadım tabii emin ellerde merak etmeyin. (İçiniz içinizi yerdi merak etmeyin demesem) Neyse o gün gittim ayakkabıcıya, çok eminim ama bu kez ayağımı sıkmayan bir ayakkabı alacağım. Dolandım bakındım bir iki tane güzel ayakkabı buldum -ayakkabı piyasası da ne hale gelmiş zaten, hem güzel ayakkabı üretmiyorlar hem bir sürü para- neyse denedim baktım uğraştım -1 saat ayakkabıcıda dolandım sanırım, satış elemanı artık kovacaktı- sonra hasbelkader aldım çıktım. Eve geldim ayakkabı yine sıkıyor. Evde ayağım mı büyüyor ne oluyor anlamadım. İki gündür durup durup deniyorum bir normal geliyor bir sıkıyor, terlikle dolaşacağım artık. Bu da böyle bir özelliğimdir. Ayakkabı alma özürlüsü olmak herkese nasip olmaz. Ay ayakkabı bakarken biraz düşüneyim diye başka bir mağazaya geçmiştim bu arada, önceki seneden bu yana 2 kez görüp beğendiğim, ilkinde başka bir şal aldığım için onu almadığım, ikincisinde kararsız kalıp almadığım sonra almaya geldiğimde bulamadığım bir şalı buldum. O şal benim nasibimmiş demek ki. Artık aldım, hayırlı uğurlu olsun. Bu da bir sevinçtir mesela.
Tamam yeterince içimi döktüm. Gidem de dizi falan izleyem. (Okumam gereken kitaplar ve dergiler, işlemem gereken etaminler, ezberlemem gereken beyitler yokmuş gibi.) Pek sevgili dostumun yaptığı bir bitirişle kapatayım.
Yazı sonu şarkısı: Ezgi Aktan - Sonsuzluk
Okulların üç hafta tatil olmasıyla birlikte derin bir boşluğa düşmüş bulunmaktayım. Utanmasam depresyona gireceğim. Arkadaşlar üç haftadan bahsediyoruz. 3. ÜÇ. Yani toplamda 21 gün. Hafta sonunuda ekle, 23. Hani bir ay deseler o 23 gün hiç kırılmaz, kendisine ay dendi diye hiç kızmaz, öyle bir sayı. Okulu çok sevmeyen -hiç sevmeyen- biri olarak buna bu kadar üzülmemin sebebi tam olarak nedir ben de bilemiyorum. Belki de hayatımda bir şeylerin düzeninin değişmesinden hoşlanmadığımdan. Ya da o üç haftanın telafisini bir şekilde yaptıracaklarından. Bundan dolayı da her şeyin katlanarak artacağı ve erteleneceği düşüncesi. Bilemiyorum, yüksek ihtimalle hepsi. Alınan tedbiri çok yerinde bulmakla beraber süreç beni epey üzüyor. Herkes evine barkına doğru gitti ya da gidiyor ya da gidecek. Mantıklı bir hareket olabilir. Çünkü el memleketinde ne yapsın insanlar koca zaman. Neyse inşallah bu virüsü de hayırlısıyla atlatır canım ülkem. Velvelecilere ve vurdumduymazlara aldırmayalım. Her daim itidal üzere olmaya çalıştığımız gibi bunda da kendimizce dikkatli olup olayı abartmayalım. Neticede insanız.
Bir miktar depresyona meyilli bir insan olarak bu günlerin de gelip geçici olduğunu düşünüyorum. Hayatta ne olursa olsun bir şekilde tutunmaya ve dik durmaya çalışmak bazen yoruyor evet. Fakat bunu başaramadığın zaman yaşamanın bir anlamı olmuyor galiba. Dünyanın en dertsiz insanlarından biriyim. Buna rağmen sanki dünyanın yükünü sırtlanmışım gibi hissettiğim zamanlar oluyor. Bu da her şeyi gereksizce içselleştirip hayatımın en ortasına koymamdan kaynaklanıyor. Bazen durup dururken bir hüzün çöker ya hani, o bana bazen değil sık sık oluyor. Anlamsızca yere düşen kalemime ağlayasım geliyor bazen. Çoğunlukla ağlayacak gücü bile bulamıyorum kendimde. Hep böyle olmuyor elbet. Bazen de delicesine gülmek, eğlenmek, şarkı söylemek istiyorum. Anlamsızca kedilere, kuşlara gülüyorum, konuşuyorum onlarla. Şimdi bakınca hayatımda birçok şeyin ardında bir sebep olmadığını fark ettim. Görünür sebeplerden bahsediyorum tabii. Yoksa görünmeyen kısımda kim bilir neler dönüyor, neler rücu ediyor kalbime de bütün bunları hissediyorum. Allah-u alem.
Az önce bir kutu yapımı görüp hemen deneyeyim dedim, ortaya örnektekinden bambaşka bir şey çıktı. İlklerde olur öyle dedim aldırmadım. Gerçi bir daha yapar mıyım bilemiyorum. Bir de formasyon dersi için materyal hazırlamam gerekiyor ama tam nasıl yaparım ne yaparım kestiremiyorum. Bulacağız bir şeyler.
He anlatmadan geçmek istemediğim başka lüzumsuz ve komik bir olay var. Arkadaşlar ben ayakkabı konusunda hiçbir fikri olmayan, ayakkabı almaktan zerre anlamayan bir insanım. Son aldığım 2 ayakkabı da ayağımı sıkıyordu. Öncekini bir şekilde eskittim gerçi ama sonuncusunu kullanamadım artık ve mecbur yenisini aldım. O ayakkabıyı da çöpe atmadım tabii emin ellerde merak etmeyin. (İçiniz içinizi yerdi merak etmeyin demesem) Neyse o gün gittim ayakkabıcıya, çok eminim ama bu kez ayağımı sıkmayan bir ayakkabı alacağım. Dolandım bakındım bir iki tane güzel ayakkabı buldum -ayakkabı piyasası da ne hale gelmiş zaten, hem güzel ayakkabı üretmiyorlar hem bir sürü para- neyse denedim baktım uğraştım -1 saat ayakkabıcıda dolandım sanırım, satış elemanı artık kovacaktı- sonra hasbelkader aldım çıktım. Eve geldim ayakkabı yine sıkıyor. Evde ayağım mı büyüyor ne oluyor anlamadım. İki gündür durup durup deniyorum bir normal geliyor bir sıkıyor, terlikle dolaşacağım artık. Bu da böyle bir özelliğimdir. Ayakkabı alma özürlüsü olmak herkese nasip olmaz. Ay ayakkabı bakarken biraz düşüneyim diye başka bir mağazaya geçmiştim bu arada, önceki seneden bu yana 2 kez görüp beğendiğim, ilkinde başka bir şal aldığım için onu almadığım, ikincisinde kararsız kalıp almadığım sonra almaya geldiğimde bulamadığım bir şalı buldum. O şal benim nasibimmiş demek ki. Artık aldım, hayırlı uğurlu olsun. Bu da bir sevinçtir mesela.
Tamam yeterince içimi döktüm. Gidem de dizi falan izleyem. (Okumam gereken kitaplar ve dergiler, işlemem gereken etaminler, ezberlemem gereken beyitler yokmuş gibi.) Pek sevgili dostumun yaptığı bir bitirişle kapatayım.
Yazı sonu şarkısı: Ezgi Aktan - Sonsuzluk
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilne yazmıştım kim bilir, ben bilirim....
SilMerak uyandırılmaya çalışılıyor
Silben olsam bu yazının sonuna birileri- zamanın dışında boşluğun içinde şarkısını koyardım ama tabi herkesin yazı sonu şarkısı kendine :d ama ne diyor şarkıda 'belki de hataların hepsi benim, belki de şikayet etmemeliyim' ayakkabı seçememe kısmına uygun geldi bana. utanmasam yeni yazımı burada paylaşacağım öyle de uzun bir yorum oldu ama ne yapalım hiçbir fırsatı kaçırmadan hemen hasta oluşuma verelim tüm bunları, annenlere selamlar
YanıtlaSilTam o söz kısmı daha önce kullanıldı, kendi içimde tekrar düşerim ama burda değil. Gereksiz sahiplendim tekrara düşmemeyi. Hastalık büyük etken tabii. Aleyküm selamlar
Sil