Doludizgin

    Adımlarını hızlandırmak istese de bir türlü başaramıyordu. İnsan böyledir, aklıyla istediği şeyi kalbiyle kabullenmedikçe beyne gönderdiği sinyallerin hiçbir anlamı olmaz. Çünkü vücuttaki tüm organlar bir beraberlik içinde hareket eder. Hepsinin tek başına hareket etmesi kaos oluşması için uygun ortamı hazırlardı aksi takdirde. Şimdi olan da buydu, beyin kalpten gelecek olan sinyali bekliyordu fakat kalp bu konuda onay vermiyordu. Gülbiz neredeyse durduğu yerden hiç kımıldamıyormuş gibi yavaş adımlar atıyordu. Mehter takımı gibi iki ileri bir geri gidecekti elinde olsa. O mekandan çıkmak istemiyordu, çıkmaması için de çok fazla sebep vardı. Fakat çıkması için de zihninde sıralanıyordu bahaneler. Bu kararsızlıkla da ancak bu kadar hızlı ilerleyebiliyordu. 

   O sabah her şey olduğundan daha güzel, saksıdaki bitkiler daha canlı, raftaki kitaplar daha okunası, kavanozdaki kahve kokusu daha buram buramdı Yağız için. Uyanır uyanmaz evde anlamsız bir tur attıktan ve evdeki her şeyi başka bir gözle süzdükten sonra banyoya girip bir duş aldı, dişlerini fırçalayıp aynada kocaman gülümsedi kendine. Dişlerimizi temizlediğimizden emin olmak ve nasıl göründüğüne bakmak için yaptığımız klasik bir hareket aslında bu, otomatikleşmiş bir kare. Odaya geçip hızlıca geceden hazırladığı kıyafetlerini giymeye koyuldu. Odadan çıkıp vestiyerden montunu, anahtarlarını aldı. Kapının önündeki boy aynasına son bir kez baktı, saçlarını elleriyle biraz düzeltti, kapıyı açıp anahtarı taktı. Ayakkabılarını giydikten sonra ceplerini kontrol etti, telefonu, cüzdanı ve o günü güzel yapacak olaylardan biri olan serginin biletlerini kontrol etti. Eksik bir şey olmadığına kanaat edince kapıyı çekip kilitledi ve arabasına ilerledi. Arabaya binince Gülbiz'i aradı, hazır olup olmadığını, kendisinin evden çıktığını söyledi. Gülbiz neredeyse hazır olduğunu belirtip "sen gelene kadar çıkmış olurum" diye ekledi. 

   Gülbiz için de o sabah her şey çok farklıydı. Gün içinde geçirecekleri zamanın birlikte belki de son zamanları olacağını bir tek o biliyordu. Bunu Yağız'a da söylemesi gerektiği için yüreğinde oluşan sızıyı bir türlü dindiremiyordu. Bu durum aynı zamanda midesinde kramplara sebep oluyordu ve doğal olarak kendini ziyadesiyle huzursuz hissediyordu. Yine de bu son günü iyi hatırlamak istiyordu, o yüzden uyandıktan sonra uzun süre dolabını seyredip bugüne en çok yakışacağını düşündüğü kıyafetleri seçmek için tam 15 dakika bekledi. Nihayetinde turuncu çiçekli elbisesini giymeye karar verdi. Üzerine de onun daha açık tonlarında bir şal takacaktı. En sevdiği kıyafetlerinden biriydi bu elbise. Hızlıca hazırlandı. Elmalı çoraplarını da giyip portmantodan ceketini ve çantasını aldı. Ayakkabılarını sadece ayağına geçirip asansörün düğmesine bastı çünkü Yağız arayalı 20 dakikayı geçmişti ve muhtemelen aşağıda onu bekliyordu, asansörde ayakkabılarını tam olarak giydi ve aynada kendisine şöyle bir baktı. Buruk bir tebessümle arkasını döndü, asansörden inip apartman kapısından çıktı. Gerçekten de Yağız gelmiş ve arabada onu bekliyordu. Hızlı adımlarla arabaya varıp kapıyı açtı. "Umarım çok bekletmemişimdir" diyerek koltuğa oturdu. "Hayır en fazla 5 dakika olmuştur" dedi Yağız gülerek. 

   - Nereye gidiyoruz peki?

   - Çok güzel bir sergi açıldı geçen gün, oraya bilet aldım, çok seveceğini tahmin ediyorum. 

   - Heyecanlandım açıkçası, hadi gidelim vakit kaybetmeden. 

   Yol boyunca hiç konuşmadılar, ikisi de sergiden sonra yapacağı konuşmayı düşünüyordu. Bu yüzden bu sessizliği ikisi de garipsemedi hatta işlerine gelmişti. Yaklaşık yarım saat sonra serginin olduğu binaya vardılar. "İşte geldik" dedi Yağız. Arabayı park edecek uygun bir yer buldular. Arabadan inip sergiye doğru yürüdüler. Serginin güne yakışan bir ismi vardı: "Yolculuk." İçeride birbirinden farklı ressamların yaptıkları değişik tarzda resimler vardı. Bir vakıf adına düzenlenmişti sergi. İçlerinden bir tanesi ikisinin de kalbine derinden işledi. Uzun bir yolun ucunda bir otobüs ve arkasında onu izleyen bir insan. Gülbiz anlatacaklarından dolayı etkilenmişti resimden fakat Yağız neden bu kadar içinde bir yerlerde hissetmişti bunu. Sanki bir boşluk oluştu o resme bakınca hayatında. Sonra silkelenip kendilerine geldiler. Sergiden çıkarken ikisi de hala oturup asıl konuşmalarını yapacakları zamanı bekliyordu. Yine de durumu belli etmemek için bir şeyler söyleme gereği duydular. İkisi aynı anda "nasıl, güzeldi değil mi?" cümlesini kurdular. Sonra istemsizce gülerek "evet" cevabını verdiler birbirlerine. Yağız: "Şurada güzel bir mekan var birer kahve içelim istersen" dedi. Başıyla onayladı Gülbiz. 5 dakika kadar yürüyüp kafeye vardılar. Yağız kapıyı açıp Gülbize geçmesi için yol verdi. Cam kenarında bir masaya oturdular. Birer kahve söylediler. Ortam çok sakindi, birkaç kişilik iki gruptan başka kimse yoktu. Köşelerde büyük yapraklı bitkiler olan, masa ve sandalyeleri renkli, mutfağı küçük bir boşluktan görülebilen, garsonları güler yüzlü, arkada rahatsız etmeyecek bir ses ayarında soft müzikler çalan sevimli bir kafeydi. Kahveleri gelince söze bir yerden başlaması gerektiğini düşünen Yağız önce davrandı: 

   - Sana bir şey söylemek istiyorum ama tam olarak nasıl anlatmam gerektiğini bilmiyorum açıkçası. 

   - Ne gibi bir şey?

   - Galiba çok fazla dolandırıp kendi kendimi çıkmaza sokmaktansa direkt olarak söylemek daha mantıklı olacak. Gülbiz ben seni çok seviyorum. Zaten farkındasın muhtemelen bunun. Yine de ben söylemek ve senin de hislerini öğrenmek istedim elbette. Ne cevap vereceğini bilmiyorum. Belki beni sadece arkadaşın olarak görüyorsun, belki saçma bulacaksın bu söylediklerimi ama ben daha fazla bunları içimde tutamazdım üzgünüm. 

   - Evet aslında dediğin gibi, farkındayım hislerinin. Sen de benim için çok kıymetlisin. Hislerinin karşılıksız olduğunu söyleyemem. Ama bunun öncesinde sana benim de bir şey söylemem gerekiyor. 

   - Nedir o?

   - Ben, Kanada'da bir üniversiteden kabul aldım geçen gün, bunu öğrendiğimden beri sana nasıl söyleyeceğimi düşünüp duruyorum, oraya gittiğimde dört yıl kalmam gerekecek, sonrasında da duruma göre orada kalacağım yahut geri döneceğim ama bunu şimdiden kestirebilmek zor. 

   - Bu çok güzel bir haber, yani senin adına çok sevindim bunu çok istiyordun, ben, hiç düşünmemiştim gerçi gideceğini, şaşırdım da aynı zamanda. Ne zaman gideceksin peki?

   - Bir hafta içinde evrakları, eşyaları ayarlayıp gitmem gerekiyor. 

   - O kadar çabuk demek ha. Hiç beklemiyordum. 

   - Evet ben de beklemiyordum açıkçası. 

   - Peki yani bundan sonra görüşemeyecek miyiz?

   - Hayır, görüşürüz neden görüşemeyelim, sadece tabii şimdiki gibi olmaz. 

   İçinden 'evet olmaz' diye geçirdi Yağız boynunu bükerek. Yapacağı konuşmanın ardından böyle bir şey olacağı aklının ucundan bile geçmezdi. Reddedilmeyi, eleştirilmeyi her şeyi düşünmüştü ama, gitmek, bu hiç aklına gelmemişti. Yağız'ın durgunluğuna üzülen Gülbiz:

   - Bundan sonra ne olacağını hiç bilemiyorum. Orada beni neler bekliyor bilmiyorum. Burada beni tutan hiçbir şey yok. Yani yoktu. Emin değilim. Senin hislerini tahmin ediyordum ve ben de sana karşı yoğun duygular hissediyorum. O yüzden bu kafamı karıştırıyor. Gittiğimde bazı şeyler değişir mi, orada nelerle karşılacağım, ben yokken sen neler yapacaksın, geri dönecek miyim bunların hiçbiri belli değil. Eğer bugün bana duygularını söylemeseydin belki bunlar sadece birer soru işareti olarak kalacaktı hep. Fakat şimdi kafam daha çok karıştı. Ne yapacağımı bilmiyorum Yağız. 

   - Ben sana gitme diyemem, bunu ne kadar çok istediğini biliyorum çünkü. Üstelik dediğin gibi, seni burada tutan hiçbir şey yok. Ben de senin hayallerinin önünde engel olmak istemem asla. Seninle gelmem mümkün olsaydı onu da hiç düşünmeden yapardım ama biliyorsun bu da mümkün değil. Ben, ben kafanı karıştırmak istemezdim, gerçekten. Sen benim söylediklerimi boşver, kalbinden ne geçiyorsa onu yap. Hem dediğin gibi yine görüşürüz zaten. Sonuçta telefonlar bunun için değil mi? 

   'Muhakkak öyle olur' diye geçirdi içinden Gülbiz. Çok iyi biliyordu ki bir süre görüşecekler, sonra görüşme aralıkları iyice açılacak ve zamanla kopacaktı. Çünkü birbirlerini ne kadar sevseler de aralarında sımsıkı örülecek bir bağ yoktu. Şimdiye dek hiç bunu dile getirmedikleri için o bağ örülmemişti. Hem belki karşılarına başka insanlar çıkacaktı ve unutacaklardı birbirlerini. Bu fikre nedense ikisi de kesin gözüyle bakıyordu. Düşüncelerden sıyrılarak cümlelerini toparlamaya çalıştı Gülbiz: 

   - Seni özleyeceğim. 

   Diyebildi sadece. Kafasında kurduğu onlarca cümleden sadece bunu dile getirebildi. Oysa söyleyeceği ne çok şey vardı. Gitme dese belki de hiç düşünmeden kalacaktı, hayallerini bir köşeye atmayı göğüsleyebilirdi eğer kal deseydi. Seninle bir ömür hiç sıkılmadan yaşarım, yeter ki sen hep burda ol diyecekti. Dilinin ucuna kadar gelen kelimelerden sadece bu ikisini çıkarabildi dışarıya. 'Seni özleyeceğim.'

   - Ben de seni.

   Dedi Yağız, hem de çok, diye ekledi içinden. Kal diyecekti, birlikte yaşlanalım, bitkilere beraber su verelim, sahilde el ele yürüyelim, keşfedilecek ne varsa birlikte keşfedelim, diyecekti. Hepsi o cevaba sıkışıp kaldı. Daha fazlasına takati mi yoktu, ilerde onun yüzümden pişman olacağı bir karar vermesin mi istiyordu bilmiyordu. Sonuç olarak düğünlenmişti dudakları. Gülbiz: 

   -Şey, ben o zaman kalkayım, gitmeden belki yine görüşürüz zaten, bugün teslim etmem gereken birkaç evrak var onları halledeyim.

   - Ben bırakayım seni o zaman?

   - Gerek yok, ben kendim gitsem daha iyi olacak gibi. 

   - Sen bilirsin, o zaman görüşürüz.

   - Sergi çok güzeldi tekrar teşekkür ederim, görüşürüz umarım gitmeden, kendine çok iyi bak, hoşça kal. 

   - Hoşça kal.

   Gülbiz çantasını ve ceketini alıp masadan kalktı. Kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açıp adımını sokağa attı ve hafif rüzgarlı hava yüzüne çarpınca nedense ağlamak geldi içinden. Gözyaşlarını tuttu, şimdi sırası değildi çünkü. Camın kenarından geçerken el salladı Yağız'a. Yağız karşılık verdi zoraki bir tebessümle. Kafeyi geçtiği adımıyla beraber gözünden yaşlar sel gibi akmaya başladı. Bu adım sanki öylesine bir adım değildi. Geride bıraktıklarına bir daha dönmeyeceği ve önündekilere attığı ilk adımdı. Yani hem ilk hem de son adımdı hayatında. Oysa o sadece bir adımdı.


Yorumlar

  1. gülbizciğim çiçekli elbise ve elmalı çorap pek yakışmadı sanki..... öyle güzel olmuş ki ba yıl dım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gülbizin tarzı sorgulamaya açık değil maalesef, ayrıca teşekkür ederim :')

      Sil
  2. Emeğine sağlık çok güzel olmuş 🌸

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda