Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Nihayet

     Aylar yıllar sonra yeniden buralarda olabilmek beni mutlu ediyor. Yarım kalan sayamadığım yazılarımdan çok özür dileyerek yeni bir başlangıç yapıyorum. Burada da bir açıklama yapayım, arkadaşlar yarım yazı tamamlama özelliği yüklenmedi bana henüz, o sürüm gelecek mi onu da bilmiyorum, ben bir yazıyı oturduğum andan itibaren yazıp bitirebiliyorsam o yazı oluyor sonra yarım kaldığında o yazıyı devam ettirmek mümkün olan bir şey değil kendi içimde. O yüzden üzgünüm sürekli burada yazı paylaşamıyorum. Blogculuk bitmiş yazıklar olsun.     Bugün beni yine bu işin başına geçiren şeylerden biri içimdeki enerji ve uzun zamandır anlatmanın yolunu bulamadığım bazı olaylar ve durumlar. Ayrıca gece saatlerimiz 00.00 şu an, bazen bu saatlere doğru bana bir enerji gelir, ben genellikle gecenin adamıyımdır, o sessizliğin ve yalnızlığın. Esasında uyku düzenim olmadığı ve daima her koşulda sınırsız şekilde uyuyabilen bir insan olduğum için bazen gecelerim gündüzlerime...

Yolluk

   İnsanları uzaktan izlemek çok eğlenceli bir olay bence. Nasıl biri olduğunu bilmeden, tahmin etmeye çalışarak, hareketlerine anlam yüklemek, komik ve tatlı geliyor. Yine otobüsteyim bugün, Ankara'dan Isparta'ya dönüyorum. İkisi de evim gibi olduğu için ikisine de dönüyorum fiilini kullanmak hoşuma gidiyor. Çünkü insan evine döner. Ama tartışmasız şekilde Ankara daha çok evim, özür dilerim memleketçim ama Ankara benim özümü bulduğum yer. Kalabalığından, keşmekeşinden, o yoğunluktan, bazen o sıkıcılıktan yorulsam da daima özlediğim yer Ankara. Hani birini çok seversiniz, kavga da etseniz günün sonunda yine ona dönersiniz, ne kadar canınızı sıksa söküp atamazsınız ve zaten atmak istemezsiniz çünkü, işte Ankara öyle benim için. Bazen kardeş, bazen dost, bazen sevgili, çoğunlukla hepsi. Bir şehre bu kadar anlam yüklemek gereksiz gelirdi eskiden, ama Ankara'dan ayrıldığım gün anladım. İnsan hayatındaki herhangi bir şeye kıymet vermekle seçiliyor. Ve aslında kıymet yalnızca kiş...

Yine yolda

    Selamlar sevgiler. Bir yol yazısında daha benimle birlikte olduğunuz için teşekkür ederim. Blogumu düzenli takip eden çok fazla kişi yok fakat yine de ara sıra yeni dönüşler alıyorum yazılarım hakkında, bu elbette hoşuma gidiyor ve motive ediyor beni. Küçükken büyüdüğümde kesinlikle yazar olacağımı, ne iş yaparsam yapayım yazarlığa devam edeceğimi falan düşünürdüm. Sanırım artık büyüdüm, yani bu fikirleri düşlerken bu yaşa geldiğimde büyümüş sayılıyordum. O yaştayken 20 ler, hele 30 a yaklaşmak falan kesinlikle hayatını kurmak, kendi kararlarını veriyor olmak, elinde avucunda birtakım meziyetler olması anlamına geliyordu benim için. Oysa şimdi hiç de öyle olmadığını fark ediyorum çünkü ben hala acaba yeni bir bölüme mi başlasam, acaba şunu mu yapsam, buna mı yönelsem diye kendime çalışacağım, hayatımı sürdüreceğim bir meslek, bir dal arıyorum. Bu yaştaki bir insanın böyle şeyler düşünmesi belki bazılarına komik gelebilir. Neyse ki ben yalnız olmadığımı biliyorum, çünkü biz...

Son şans veya sonsuz

    Hayatımızda çok fazla olay oluyor, pek çoğu da bilinmezliklerle dolu. Zaten insan hayatının kıymet ve heyecanı da burada sanırım. Yaşıyor olmayı idrak edebilmek demek biraz da bu bilinmezliklerle mümkün oluyor gibi geliyor. Her şey istediği kadar sıradan olsun, alışkanlık haline gelsin, istediğimiz kadar duyarsızlaşalım bir şeylere, yine de günün sonunda muhakkak beklenmedik olaylarla karşılaşıyoruz. Mesela her gün uyuyoruz, burada sıkıntı yok, fakat bazı geceler kabuslar görüyoruz mesela, bazense güpgüzel rüyalar giriyor uykularımıza. Bu bizden bağımsız, bizim yaşadığımız en sıradışı olaylardan biri bana göre. Bir ara rüya meselesine kafayı fena takmıştım. Hatta birkaç yazımda söz ettiğim seri oluşturma mevzularından biri araştırma konuları hazırlayıp ilginç bulduğum, hoşuma giden bir şeyler hakkında okumalar yaparak fikirlerimi beyan etmekti. Bu konuda ilk bulduğum ve merak ettiğim şey rüyalardı. Biraz okudum, araştırdım, yazdım fakat derli toplu bir dizin çıkaramadım me...

Uzun bir soluk

   Kalbimde bir şeyin derin bir sızısı var. Fakat tam olarak ne olduğunu tespit edemiyorum. Epeyce zamandır yazı yazmak istiyorum, neyi neresinden tutup ne şekilde ortaya koyacağımı bilemiyorum ve çok kez düşünce karmaşası içinde yazma heves ve arzumu baskılamak zorunda kalıp yoluma devam ediyorum. Yazamıyor olmak çok can sıkıcı ve bir o kadar insana yük olan bir mesele. Bazen kelimelerin öylece bir araya gelişi beni etkiliyor bu yüzden. Çünkü çoğu zaman fikirleri nasıl somutlaştırabileceğimle ilgili sorunlar yaşıyorum hayatımda. Yine de bugün bunu aşmak ve kendimi olabildiğince iyi şekilde ifade etmek istiyorum.      Zaman çok hızlı akıp gidiyor. 2022 bitti bitecek. Bu süreçte elle tutulur neredeyse hiçbir şey yapmamış olmak, daha doğrusu yapmak istediklerim yolunda sağlam adımlarla ilerliyor olmamak, belirsizlik, bu hız, bu hengame, bu arayış beni yoruyor. Hiçbir şeye yetişemiyorum, her şeyi ıskalıyorum, kendime hep dün gibi geç kalıyorum buna rağmen yarın kad...

Kalbim kırık ve haziranın başı

  Üzülmek istediğimde üzgünlüğümün önüne geçmeye çalışmıyorum, çünkü insan duygularını hakkıyla yaşamayınca bi yerde patlak veriyor gibi geliyor. Kalbim kırıksa bunu doyasıya hissediyorum, mutluysam doyasıya. Mesela yazmak istediğimde de oturup yazıyorum. Böyle sürüyor hayat benim için. Yapmak istediklerimin önüne ket vurmak biraz da hayatı ertelemek çünkü. Bazen oluyor öyle, ortam uygun değil diye ağlamıyorum, ne bileyim içime atıyorum mesela bazı duyguları, sonra daha kötü acısı çıkıyor. Mümkün mertebe o an yaşamayı özen gösteriyorum o yüzden. Ama bazı olayları sıcağı sıcağına üstelemiyorum. O zaman mantıksız kararlar verebiliyorum çünkü. Sonra biraz daha sakinleşip düşünüyorum, öyle hareket ediyorum. Her zaman o da mutlu etmiyor ama napalım her şey mükemmel olmuyor hayatta. Olabildiğince makul kararlar almaya çalışıyorum. Bu aralar da öyle bir durumun içindeyim ki aklım hayalim almıyor yaşadıklarımı. Sahiden nasıl oluyor bunca şey, şairin dediği gibi insanın bu karmaşıklığına al...

Alakasız bir ben

  Selamlar, 1 aydır sırf içimi dökmek için hiç yazı yazmamışım.  Teferruat uzun bir yazı yazdığını söyledi, paylaşıp paylaşmamakta kararsızmış -bence paylaşacak ama yine de ben onu yüreklendirmek için bu yazıyı yazmaya karar verdim, özendim demiyorum da işte, muhtemelen kısa olacak zaten ama olsun yazıldı mı yazıldı- artık umarım beni yalvartmadan paylaşılır o yazı. Takipte kalın bugün yarın yazı gelecek hissediyorum. Görüyorsunuz okumak için neler yapıyorum, daha ne yapayım ben siz söyleyin. Şimdi şarkı molası verelim, Sertab Erener-yolun başı, şarkımızı açalım, sakin sakin yazıyı okuyalım, zaten şarkı bitene dek yazı da bitmiş olur sanıyorum. Bu aralar nedense bu şarkıda takılıyım, farklı şeyler dinleyip yeniden buna dönüyorum. Aslında Göksel-ölsemde bir kalsamda bir şarkısını yazacaktım ama hava yeterince kapalı, en azından içimizin havası bir miktar açık olsun. Şarkıyı hala açmayanlar, ayıp ediyorsunuz bakın burda bir şey paylaşıyoruz yakışıyor mu hiç?    ...

Başarısızlıklar dönüşür

   Nihayet bulmuştu gerçek lezzeti. Tam bir yıldır bunun için uğraşıyordu ve emekleri karşılıksız kalmamıştı. Mutfaktan çıkarak "sonunda oldu, işte bu aradığım tat" diye bağırarak babasının yanına geldi. Babasına da poğaçadan bir lokma verdi ve yüzündeki ifadenin değişimini bekledi. Babası lokmayı güzelce çiğneyip yuttuktan sonra gülerek kızına sarıldı. Gerçekten de bu tıpkı eşinin yaptığı poğaçalar kadar lezzetliydi. İşte bu tam olarak o bilinmeyen tarifti. Doğru tarifi birçok çabadan sonra bulmuştu kızı.     Nilüfer annesi gibi harika yemekler yapabilmek istiyordu çocukluğundan beri. Zaten doğduğundan beri deniz kıyısındaki küçük sevimli restoranlarında geçmişti ömrü. Okula başlayana kadar tüm hayatı bu restoranda geçiyordu. Okula başladıktan sonra da okuldan artakalan tüm zamanları burada geçmeye başladı. Bazen mutfakta annesine yardım ediyor bazen de servise bakıyordu. Babası Muhsin Bey matematikte toplama çıkarma işlemlerini öğrenmeden önce ona para üstü ve...

Yol hayalleri

   Yol yazılarımın sıklığı artıyor gibi çünkü bu aralar yolcuyum. Hangimiz yolcu değiliz ki zaten diyerek mevzuyu tatsızlaştırmaya niyetim yok. Ama doğru hepimiz yolcuyuz bir metafora göre. Neyse bu başka bir mevzu. Ayrıca bu blogda yazacağım dediğim tek düzenli yazı serisi yol yazıları oldu. Diğerlerinde kendi kendimi motive edip sözümü tutamadığım için ne kadar üzgünsem bu seriye devam edebildiğim için o kadar mutluyum. Nasip bakalım şimdilik elimizde olanlara sevinmeye devam edelim. Mesela bu yazının sürmesinde temel sebeplerden biri şehir dışında okuyor olmamdı, mezun oldum ama yüksek lisansa başladım, şimdi de derslere gidip geliyorum belirli aralıklarla, yani yüksek lisans için bu kadar çabaya gerek var mı şu an emin değilim ama işte gerçek bir ilim talebesi olma adayıyım bence bu halimle.     İnsan hayatındaki tüm seçimleri, kararları yönetemiyor her zaman. Bazen de olması gereken öylece oluveriyor ve siz de akışa uyum sağlıyorsunuz bir şekilde. Hayatımın...

Ramazana dair kısacık bir yazı

   Ramazan geldi. İki kelimeyle tüm hislerimi aktardığım cümle budur. Ramazan sevinç getirir, hüzün de getirir, huzur getirir en çok benim için. Spesifik olarak hatırlanabilecek anılar getirir beraberinde. Şu ramazan şöyle geçmişti diye anabileceğim zamanlar getirir. Sezai Karakoç'un Samanyolunda Ziyafet'ini getirir. Artık hayatta olmayan insanların anılarını getirir. Artık yaşanması mümkün olmayan bazı olayları akla getirir. İçi kıpır kıpır yapan aynı anda da bir burukluk verebilen bir ay benim için. Birbirine zıt hisleri yaşatabilen pek az şey varken dünyada, bunun varlığı kıymet gerektiriyor benim açımdan.     Küçükken daima ailemle geçirdiğim ramazanlar sonraları daima arkadaşlarımla geçirdiğim ramazanlara dönüştü. Sonra zamanla nerede nasıl geçirdiğimi önemsememeye başladım sanırım. En kıymet verdiğim aileyle bayram geçirme kısmı bile artık farklı şekillerde yaşandığında beni eskisi kadar etkilemiyor. Buna büyümek mi deniyor, alışkanlıklardan sıyrılmak mı d...

Hayat öylece elimizden akarken

   Bir süredir hikaye yazmak için kendimi zorluyorum, çünkü her şeyi akışa bıraktığımda bazen hiçbir şey yapmamış olduğumu fark ediyorum. O yüzden bazı konularda kendime ayar vermeyi uygun buluyorum. Bilhassa bu konular şahsım adına faydalı işlerse, devinişsel sürecimde bana yardımı dokunacaksa üstüne gitmeye özen gösteriyorum. Fakat ne kadar üstelesem de doğal akış içinde gelişigüzel bir hikaye başlangıcı yapmıyorsam o bi türlü bitmiyor. Bazen gelişigüzel başladıklarım bile bitmiyor. Öyle bir durum ki, o an yazdım yazdım sonra sanki zihnim düğümleniyor ve devamı gelmiyor. Elbette bunu da bir çözüme kavuşturmam gerekli ama bakalım onun sırası da gelir herhalde. Ben de madem hikaye yazamıyorum ve bu yazmaklığı bir şekilde atmam gerekiyor bari günlüğe dökeyim diye düşünüp bu satırları yazmaya karar verdim. Ayda bir kez olsun derli toplu bir yazı dizini çıkarabilmeyi önemsiyorum yoksa bir his hep içimi kemiriyor. Bu yazı vesilesi ile hayatımdaki birtakım kararlar ve değişiklikler...

Yol günlükleri sayı belirsiz

   Uzun zaman sonra yeni bir yol günlüğüyle daha beraberiz dostlarım. Yol günlüğü yazmama mazim pandeminin başlarına tekabül ediyor sanırım. Çünkü pandemiyle beraber otobüs kullanmamaya başladım. Birkaç ay önce 3 saatlik falan bir yolculuk yaptık arkadaşımla, o zaman da birlikte yaptığımız ilk yolculuğun heyecanıyla yazamamıştım. Onun dışında özel araç kullandım hep aileyle, zaten tek başıma bir yere gidip gelmem gerekmedi hiç. Uzun yol da yaptım özel araçla ama neden bilmiyorum otobüsün verdiği tadı vermiyor. Hatta bir kez hızlı trene binmiştim ama o zaman heyecanlanacak başka şeylerim vardı ve zaten binmemle inmem neredeyse bir olmuştu. Adının hakkını veren bir vesaitmiş. Zaten yol günlüğü dediğin şey biraz da yolun sana yazdırdıklarıdır. Demek ki yol bana yazacak kelimeler sunmamış ya da muhtemelen ben yolun bana sunduklarını yazmayı bilememişim. Bu daha doğru. Şimdi yine tatlı heyecanlar içindeyim. Yol biraz da heyecan demek benim için. Yolun sonundakiler, yolun içindekile...