Müthişli dünya düzeni 1
Dünya üzerinde çok fazla şey yaşanıyor, tam şu an, şu sırada. Hepsi birbirinden farklı belki, belki de benzer şeyler ortalama. Yine de burda yaşananı beriki bilmiyor, orda yaşananı öteki, uzaklarda yaşananı ben. Kaldı ki bazen gözümün önünde yaşananları bile görmüyorum. Çünkü her şey olanca hızıyla yaşanıyor ve bitiyor. Bazen yetişemiyorum bazen gitmek istemiyorum peşinden. N'olursa olsun bazı döngülere girmek zorunda kalıyorum ama. Nedendir bilmem sanki bazı şeyleri yaşamayınca eksik kalacakmışız gibi bir algı oluşturulmuş. Oysa herkes her şeyi yaşamak zorunda mı gerçekten? Ki zaten yaşasa bile, hayatında aynı etki mi oluyor herkesin. Önceki yazıda söylemiştim, herkes aynı hissetmez, hissedemez zaten. Öyle olsa robotlardan ne farkımız kalırdı ki? Ya hu biz insanız, yaradılışlarımız, mizaçlarımız, fıtratlarımız neyse artık, hepsi farklı. Kendinize çok benzeyen bi insanın bile ya bi huyu tutmuyor, ya başka bi mesele. İkizler bile -aynı ortamdan gelip birlikte büyüyen, her an beraber olan hani- bu denli farklıyken kim kime herkes aynı şeyleri yaşar aynı şeyleri hisseder ve aynı düşünür diye dayatabilir ki. Birinin 'a' dediğine beriki 'b' derken, orta yolu bile bulamazken nerden çıktı bu herkesi tek bir kalıba koyma çabası? Hakikaten bu kadar sığ, bu kadar basit bir düşünceye daha pek az rastlanır. İnsan olarak ne konuda biriz ve eşitiz söyleyeyim. "İnsan" olduğumuz için, Allah katında -inşallah- "kul" olduğumuz için. Bu kadar. Ha şu var belki milletler, belki ırklar, belki kabileler. Bunlar da bir görülebilir mi hayır, yani genele bakmak tabii ki bazı konularda bir ortalama çıkarmak adına tolore edilebilir. Fakat insana insan olarak bakacaksak, ben Türküm, o Afrikalı, diğeri İskandinav diye ithamlarda bulunulamaz. Baktığında sana bi izlenim verebilir fakat önyargı şeklinde sonuca varılamaz. Evvela karşındakini insan diye tanımlamak mühim zira.
İnsan olmanın ayrıcalıkları üzerine konuşma yapmayacağımız bu yazı, esasında hem biraz sinirden hem biraz dayanamamazlıktan yazılmaktadır. Mesela anlamadığım birçok şeyden birkaçı; kim tutturuyor memlekette her yer üniversiteli işsiz olsun, okusunlar ama bize mi okuyorlar sonuçta açıkta kalsınlar diye. Ya da kim diyor ki herkes devlet kapısında iş bulsun özel sektör, tarım, emekçilik son bulsun diye. Bi de kim diyor herkes ya baba mesleği yapacak ya sayısalına-sözeline göre seçim yapacak diye. Kişi zanaatkar olmak istiyor ve sayısalı çok iyi, e ama çok güzel de boncuklar, cam aksesuarlar yapıyor ve seviyor da bu işi. E şimdi bu insan, sayısalı iyi diye tıp mı okusun, mühendislik mi okusun? Ya da birinin sözeli müthiş, böyle kitaptan yazıdan falan da anlıyor hani, kaldı ki müthiş de keman çalıyor, e o da bu işi seviyor mesela, gidip edebiyat, Türkçe mi okusun? O kadar çoğaltılabilir o kadar fazla ki örnekler. Ben diyorum ki sadece. Herkes kendi hayatının seçimlerini olabildiğince kendi yapsın. Aklı var mı var, irade tamam mı, onda da sıkıntı yok, karar verebiliyor mu, temyiz yaşı gelmiş mi, e o zaten tamam. O zaman bir zahmet hata yaparak da olsa, yalpalayarak da olsa, güle eğlene de olsa kendi yolunu bir kendi yürüsün bakalım. Nerden çıktı allasen bunca "her işe karışma" şekli? Her yetişen bir robot olsun istiyorsanız, emirlerinizi sorgulamadan yerine getirsin, bir dediğinizi iki etmesin istiyorsanız ya köleciliği geri döndüreceksiniz -meşru olarak yani, yoksa öbür türlüsü devam zaten- ya da gerçekten gelişen teknolojinizle robotlar üreteceksiniz. Sonra da bilim-kurgu filmlerindeki gibi o "akıllı" robotlar sizden daha zeki olacağından dünyayı ele geçirip hepimizi komple uzaya sürecekler. Tabii filmlerdeki her şey kurgu değil, her kurguda az da olsa bir gerçeklik payı vardır, zira insan oğlunun yoktan var etme gibi bir yeteneği yok. Yaratmak yalnız O'na mahsustur.
Ordan burdan biraz iç dökme oldu, fakat iyi de oldu. Anlık duygu değişimleri sonucu bir yazı huzurlarınızda.
Hep kendinizde kalın, "akıllı" olan şeylerle aranıza mesafe koyun, doğayı sevin, yeşili koruyun.
İnsan olmanın ayrıcalıkları üzerine konuşma yapmayacağımız bu yazı, esasında hem biraz sinirden hem biraz dayanamamazlıktan yazılmaktadır. Mesela anlamadığım birçok şeyden birkaçı; kim tutturuyor memlekette her yer üniversiteli işsiz olsun, okusunlar ama bize mi okuyorlar sonuçta açıkta kalsınlar diye. Ya da kim diyor ki herkes devlet kapısında iş bulsun özel sektör, tarım, emekçilik son bulsun diye. Bi de kim diyor herkes ya baba mesleği yapacak ya sayısalına-sözeline göre seçim yapacak diye. Kişi zanaatkar olmak istiyor ve sayısalı çok iyi, e ama çok güzel de boncuklar, cam aksesuarlar yapıyor ve seviyor da bu işi. E şimdi bu insan, sayısalı iyi diye tıp mı okusun, mühendislik mi okusun? Ya da birinin sözeli müthiş, böyle kitaptan yazıdan falan da anlıyor hani, kaldı ki müthiş de keman çalıyor, e o da bu işi seviyor mesela, gidip edebiyat, Türkçe mi okusun? O kadar çoğaltılabilir o kadar fazla ki örnekler. Ben diyorum ki sadece. Herkes kendi hayatının seçimlerini olabildiğince kendi yapsın. Aklı var mı var, irade tamam mı, onda da sıkıntı yok, karar verebiliyor mu, temyiz yaşı gelmiş mi, e o zaten tamam. O zaman bir zahmet hata yaparak da olsa, yalpalayarak da olsa, güle eğlene de olsa kendi yolunu bir kendi yürüsün bakalım. Nerden çıktı allasen bunca "her işe karışma" şekli? Her yetişen bir robot olsun istiyorsanız, emirlerinizi sorgulamadan yerine getirsin, bir dediğinizi iki etmesin istiyorsanız ya köleciliği geri döndüreceksiniz -meşru olarak yani, yoksa öbür türlüsü devam zaten- ya da gerçekten gelişen teknolojinizle robotlar üreteceksiniz. Sonra da bilim-kurgu filmlerindeki gibi o "akıllı" robotlar sizden daha zeki olacağından dünyayı ele geçirip hepimizi komple uzaya sürecekler. Tabii filmlerdeki her şey kurgu değil, her kurguda az da olsa bir gerçeklik payı vardır, zira insan oğlunun yoktan var etme gibi bir yeteneği yok. Yaratmak yalnız O'na mahsustur.
Ordan burdan biraz iç dökme oldu, fakat iyi de oldu. Anlık duygu değişimleri sonucu bir yazı huzurlarınızda.
Hep kendinizde kalın, "akıllı" olan şeylerle aranıza mesafe koyun, doğayı sevin, yeşili koruyun.
Yorumlar
Yorum Gönder