Hayat mı sürpriz olan, biz miyiz

   Hayatı boyunca hep bir şeyleri unutarak yaşadı. Fakat şimdi unutamıyordu. Tam da unutması gerektiği bir konuda. Hayatın bir cilvesi miydi yoksa. Mesela otobüs beklersin gelmez, beklemediğin anda istemediğin kadar otobüs geçtiğini görürsün duraktan. Yanlış sinyaller mi gönderiyoruz yoksa evrene (!). 
   Yavaşça doğrulttu kafasını kitaptan. Etrafına şöyle bir göz gezdirdi. Parkta hala hemen her şey aynıydı. Bir grup çocuk maç yapıyordu. Bir hanımefendi köpeğini gezdiriyordu. Birkaç genç erkek oturmuş hararetle bir şeyler konuşuyordu. Bir anne çocuğunu kaydıraktan kaydırıyordu. Bir dede torununu salıncakta sallıyordu. Bir kedi hala kuşları kovalıyordu. Güneş yavaş yavaş ağacın öbür tarafına doğru batıyordu. Gölgesinin tamamını kaybetmesine en fazla bir saat vardı. Yeniden kitaba döndü. Okumayı çok istediği bu kitabı almıştı bugün nihayet. Fakat o bile, onun her şeyden soyutlanıp aklındakileri silmesine yardım edemiyordu. Üstelik kitap gerçekten de epey sürükleyici idi. Sadece 20 sayfa okuyabilmişti, oysa oturalı nerden baksak bir saat olmuştu. Sayfaları değiştirirken kitaba odaklanmadığını fark ediyor, geçtiği sayfalara yeniden dönüyordu. Bu döngüye kaç kez girdiğini bile hatırlamıyordu. Aklında tek bir şey vardı. Unutamadığı, gönlünden atamadığı tek bir şey. Nilüfer. Ayrılalı tam yedi ay olmuştu bugün. Ne geçen zaman, ne yaşanan olaylar, hiçbir şey onu unutmaya yetmiyordu. İçinde bir yerlerde, ufacık da olsa umut kırıntısına benzer şeyler vardı. Yeniden başlamak istemiyordu. Öyleyse neden silip atamıyordu. Peki ya bir şey olsaydı ve yeniden bir araya gelselerdi. İşte öyle bir şey asla olmamalıydı. Tarık bunu kesinlikle istemediğinin farkındaydı. Yine de neden unutamadığını bir türlü anlayamıyordu. Unutmak istediği için mi unutamıyordu acaba. Bir süre bu yüzden olduğunu düşünerek çok başka işlere kendini adamayı denedi. Tek bir şeye yoğunlaşırsa hatırlama ihtimali daha düşük olur gibi geliyordu. Öyle olmadı. Daima aklındaydı. En önemlisi sanırım kalbinden hala çıkaramamıştı. 'Zamana bırakmayı' denedi. Öyle de sonuç alamadı. Buna rağmen çok da bir seçeneği kalmadığından hala zamana bırakma mottosuyla yaşamaya çalışıyordu.
   Tarık ve Nilüfer birlikte karar vermişlerdi ayrılmaya. Sağlıklı bir karar olduğunu söyleyebiliriz. Elbette 'severek ayrılanlar' türküsü söylemek de mümkün. Yine de kendi istekleriyle verdiler bu kararı. Nilüfer'in alışma sürecinin daha kısa sürdüğünü ileri sürenler oluyordu Tarık'ın arkadaşlarından. Tarık da çevresindekilere alışmış gibi gösteriyordu kendini. Belki Nilüfer de öyle gösteriyordur, belki içinde benim yaşadıklarımı yaşıyordur diyordu kendi kendine. Tabii yine de bilemezdi gerçeğin ne olduğunu. Bilmesine gerek de yoktu hem artık. Herkes kendi hayatını kuracaktı. Bunun için çabalıyordu. 
   Parkta daha fazla kalmak istemediğini fark etti ve toparlanıp kalktı. Evine bildik yoldan değil de başka bir yoldan gitmeyi tercih etti. Yeni şeyler keşfederek eskileri hafızasında yok etmeyi planlıyordu bir nevi. O plan yaparken kaderi de işliyordu elbet. Bu saptığı yolda bir pastane gördü. O an canının tatlı istediğini fark etti ve hemen girdi içeri. Kapıda ufak bir zil vardı, açınca o çaldı hafifçe. Camekanın ardındaki genç, güzel bir kadın başını kaldırdı ve tebessüm etti hafifçe. Hoş geldiniz, dedi. Tarık durdu birkaç saniye. Hoş buldum diyecek gücü bulduğunda karşılık verdi. Ne arzu edersiniz diye bir soruyla yeniden karşılık beklenmeye başladı. Tarık ne tavsiye edersiniz gibi normalde sormayacağı tarzda bir soru sordu o an. Hanımefendi, çok güzel kazandibi tatlımız var, severseniz ondan deneyebilirsiniz dedi. Tarık olur dedi, severim. Burda mı yersiniz, paket mi yapayım, sorusuna düşünmeden burda, dedi Tarık. Oturdu ve beklemeye başladı. Çok geçmeden tatlısı önündeydi. Teşekkür etti. Bir şeyler konuşmak istiyordu fakat ne söyleyeceğini bilmiyordu. Pastaneniz çok güzelmiş, siz mi işletiyorsunuz, dedi birden. Evet henüz bir ay oldu açalı, şimdilik güzel gidiyor, teşekkür ederim, cevabını aldı. Ben de nadiren bu yolu kullanırım hiç denk gelmemiştim daha önce, dedi. Söyleyecek hiçbir şey kalmamıştı yeniden. Hanımefendi afiyet olsun diyerek uzaklaştı. Tarık tatlıyı çok beğenmişti. Bitirince kalktı ve hesabı ödemek için kasaya geçti. Hesabı ödedi, sonrasında kendini tanıtma isteği duydu içinde. Bu arada ben Tarık, yeniden hayırlı olsun. Ben de Elif, memnun oldum, yine bekleriz. Gelirim elbette, hayırlı işler. Pastaneden çıkar çıkmaz derin bir nefes aldı. Camdan içeri baktı ve bir çift gülen gözle uğurlandı. Eve nasıl geldiğini fark edemedi bile. Yol boyu o bir çift gülen gözü düşünmüştü. Masaya oturdu. Defterini açtı ve bir şeyler yazmaya başladı. Bu defteri açmayalı tam yedi ay olmuştu. Tarih attı ve bir cümle yazdı. "Hayat; içinden oyuncaklar çıkan yumurta çikolatalar gibi, içini açmadan ne olduğunu bilemiyorsun." 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyıl sonra yeniden

Ben ne yaşıyorum allasen

Yine yolda