Yaşamanın en korkulu hali
Gecenin yazısını sunuyorum. Daha doğrusu ben sunuyorum ama bunu şu an okuyacak kimse olmayacak. Olsun ben gece sunduğumu belirteyim. Saat 01.06. Bu yazıyı gece okuyacaklar için bu bir şans. Ezber yapıldı, kitap okuyup uyuyacaktım çünkü sabah erken kalkmam gerekiyor fakat bazı olaylar beni bu yazıyı yazmaya sevk etti.
Arkadaşlar ben şu duruma fevkalade hüzün doluyorum: -Hüzün dolmak diye bir tabir inşallah vardır, yoksa da artık var.- Böyle aşırı sevdiğiniz, yanında harika vakit geçirdiğiniz, eğlendiğiniz, hüzünlendiğiniz yani size o sırada ne iyi geliyorsa bunu karşılayabilecek ve onun da sizin için aynı şeyleri düşündüğü insanlardan bu denli (kilometrelerce) uzak olmak. Yani bir vakitler aynı havayı soluduğunuz, yediğiniz içtiğinizin ayrı gitmediği, her an yan yana olabildiğiniz, dilediğinizce beraber takılabildiğiniz insanlarla vakti geldiğinde ayrılmak zorunda oluşumuz da bir imtihan bu minvalde. Zira başka türlü bu ayrılıkları açıklayamıyorum. Eski günleri yad etmekle ve gelebilecek yeni, daha güzel günlerin hayali ve umutları ile yetiniyorum. Bu hiç yoktan idare edebilecek bir yetinme şekli. Yine de bazen yetmiyor. İnsan bazen istiyor ki; bir telefon açayım ve 'ben geliyorum çayı koy' diyebileyim. Aynı şekilde bir telefon alayım vakitsizce. Bunun verdiği bu rahatlık ancak gerçek dostluklarda ve kardeşliklerde işe yarayabilir. Mizaç olarak çok rahat bir insan değilseniz sadece sınıf, iş arkadaşlarınıza böyle sevimli bir teklif ve talepte bulunamazsınız. Oldukça samimi ve içtenlikli bir emr-i vakidir. Ki böyle tatlı emr-i vakiler beni sevindirir.
Dünya üzerindeki her şeyi saf sevgi kurtaracak bana kalırsa. Bir çocuğun oyuncak bebeğini sevip sahiplenişi gibi bir sevmek. Ve insan da sadece sevdikleri kadar var zaten. Düşünün, bir bilim insanı, sanatçı ne bileyim arkada değerli ve unutulmaz bir eser bırakma lüksünüz yoksa şayet, kim hatırlayacak sizi bu dünyadan göçtükten sonra? Sevdikleriniz. Ve ne kadar sevilirseniz o kadar hatırlanacaksınız. Coco isimli animasyonda bir sunak vardı. İnsanlar sunağa ölülerinin fotoğraflarını koyuyorlardı ve yılda bir gün ölülere saygı gününde ölüler o fotoğraflar sayesinde bu tarafa geçiş yapabiliyordu. Eğer fotoğrafınız yoksa geçemiyordunuz. Ve dünyada sizi hatırlayan tek bir hafıza dahi kalmazsa ölüler dünyasından da yok olup gidiyordunuz. Bir adamın hiçbir yerde fotoğrafı olmadığı için bu tarafa geçemiyordu. Onu hatırlayan tek kişi de kızı idi. O da yaşlanıp artık onu unutmaya başlayınca o dünyadan silinmek üzere idi, neyse ki bir şekilde kurtarıldı sonra. Detayları filmi izleyerek edinebilirsiniz. O kadar harikulade kurgulanmış ki, tavsiye olunur.
Mesele şöyle, ne kadar seveniniz varsa o kadar kalıcısınızdır. Hatta mesele kalıcı olmak değil, mesele bu duyguyu tadabilmek. Zaten bir kez sevgi gören bir insan artık bu duygudan mahrum kalmak istemez. Bunun için de koşullar tersini yaptırmıyorsa bir şekilde daha iyi bi insan olmak için çabalar. Çünkü daha iyi insanlar daha çok sevilir. Bu yüzden sevgi dokunduğu her şeyi sağaltır. Sevgi değiştirir. Bu çok başka bir yazının konusu.
Yine karmakarışık bir yazı oldu ortada. Asla toparlayamadığım derin ve geniş düşüncelerimi bir gün düzgünce aktarabilmeyi öğrenirim inşallah. Anlatmak istediğimi şöyle hülasa edecek olursam: sevdiklerimiz yanımızda iken kıymet bilelim, uzaklıklar aramıza soğukluk değil daha kuvvetli bir bağ getirsin. Ben şimdi özlemlerimi kucaklayıp hüzünlenmeye gideyim. Sagonun bir şarkı sözünü aklıma getiriyorum hemen. "Bir tek özlemleri deviremedim şu ince bileklerimle."
Sevginiz bol, özleminiz kafi, umudunuz daim olsun.
Arkadaşlar ben şu duruma fevkalade hüzün doluyorum: -Hüzün dolmak diye bir tabir inşallah vardır, yoksa da artık var.- Böyle aşırı sevdiğiniz, yanında harika vakit geçirdiğiniz, eğlendiğiniz, hüzünlendiğiniz yani size o sırada ne iyi geliyorsa bunu karşılayabilecek ve onun da sizin için aynı şeyleri düşündüğü insanlardan bu denli (kilometrelerce) uzak olmak. Yani bir vakitler aynı havayı soluduğunuz, yediğiniz içtiğinizin ayrı gitmediği, her an yan yana olabildiğiniz, dilediğinizce beraber takılabildiğiniz insanlarla vakti geldiğinde ayrılmak zorunda oluşumuz da bir imtihan bu minvalde. Zira başka türlü bu ayrılıkları açıklayamıyorum. Eski günleri yad etmekle ve gelebilecek yeni, daha güzel günlerin hayali ve umutları ile yetiniyorum. Bu hiç yoktan idare edebilecek bir yetinme şekli. Yine de bazen yetmiyor. İnsan bazen istiyor ki; bir telefon açayım ve 'ben geliyorum çayı koy' diyebileyim. Aynı şekilde bir telefon alayım vakitsizce. Bunun verdiği bu rahatlık ancak gerçek dostluklarda ve kardeşliklerde işe yarayabilir. Mizaç olarak çok rahat bir insan değilseniz sadece sınıf, iş arkadaşlarınıza böyle sevimli bir teklif ve talepte bulunamazsınız. Oldukça samimi ve içtenlikli bir emr-i vakidir. Ki böyle tatlı emr-i vakiler beni sevindirir.
Dünya üzerindeki her şeyi saf sevgi kurtaracak bana kalırsa. Bir çocuğun oyuncak bebeğini sevip sahiplenişi gibi bir sevmek. Ve insan da sadece sevdikleri kadar var zaten. Düşünün, bir bilim insanı, sanatçı ne bileyim arkada değerli ve unutulmaz bir eser bırakma lüksünüz yoksa şayet, kim hatırlayacak sizi bu dünyadan göçtükten sonra? Sevdikleriniz. Ve ne kadar sevilirseniz o kadar hatırlanacaksınız. Coco isimli animasyonda bir sunak vardı. İnsanlar sunağa ölülerinin fotoğraflarını koyuyorlardı ve yılda bir gün ölülere saygı gününde ölüler o fotoğraflar sayesinde bu tarafa geçiş yapabiliyordu. Eğer fotoğrafınız yoksa geçemiyordunuz. Ve dünyada sizi hatırlayan tek bir hafıza dahi kalmazsa ölüler dünyasından da yok olup gidiyordunuz. Bir adamın hiçbir yerde fotoğrafı olmadığı için bu tarafa geçemiyordu. Onu hatırlayan tek kişi de kızı idi. O da yaşlanıp artık onu unutmaya başlayınca o dünyadan silinmek üzere idi, neyse ki bir şekilde kurtarıldı sonra. Detayları filmi izleyerek edinebilirsiniz. O kadar harikulade kurgulanmış ki, tavsiye olunur.
Mesele şöyle, ne kadar seveniniz varsa o kadar kalıcısınızdır. Hatta mesele kalıcı olmak değil, mesele bu duyguyu tadabilmek. Zaten bir kez sevgi gören bir insan artık bu duygudan mahrum kalmak istemez. Bunun için de koşullar tersini yaptırmıyorsa bir şekilde daha iyi bi insan olmak için çabalar. Çünkü daha iyi insanlar daha çok sevilir. Bu yüzden sevgi dokunduğu her şeyi sağaltır. Sevgi değiştirir. Bu çok başka bir yazının konusu.
Yine karmakarışık bir yazı oldu ortada. Asla toparlayamadığım derin ve geniş düşüncelerimi bir gün düzgünce aktarabilmeyi öğrenirim inşallah. Anlatmak istediğimi şöyle hülasa edecek olursam: sevdiklerimiz yanımızda iken kıymet bilelim, uzaklıklar aramıza soğukluk değil daha kuvvetli bir bağ getirsin. Ben şimdi özlemlerimi kucaklayıp hüzünlenmeye gideyim. Sagonun bir şarkı sözünü aklıma getiriyorum hemen. "Bir tek özlemleri deviremedim şu ince bileklerimle."
Sevginiz bol, özleminiz kafi, umudunuz daim olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder