Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bildiri

   Kar yağmasını bekliyorum. Tarih 30.12.19. Saat 02.19. Beklediğim başka şeyler de var; gelmeyeceğinden adım kadar emin olsam bile üstelik. Yine de umut dünyasında yaşıyoruz. Nasıl keseyim umudumu, dünyada bunca güzellik varken. Bunca da kötülük var diye geçirebilirsiniz içinizden. Evet, var, olacak da. Ben şu anda görmek istediklerimden bahsediyorum. İnsan hayallerinde de özgür olamayacaksa nerede özgür olacak zaten?     Seminer ödevim için hala kaynak taraması yapıyorum  ve yarın hocanın yanına gideceğim, neyle dersiniz, 1 sayfalık bir yazı ile. Sadece kısa bir giriş yaptım ve biraz alıntılar ekledim o kadar. Ödev teslimi 1 hafta sonra ama tabii 3 gün sonra finaller başlayacağı ve ben daha hiçbir derse çalışmadığım için bu ödevin yarın, en geç sonraki gün bitmiş olması gerekiyor. Esasında pek bir şey kalmadı gibi. Çok az makale kaldı okuyacağım, sonrasında derleyip toparlayıp yazmak kalıyor. Umarım yeterli bir şeyler yazılabilir, zira bu hayatımda yaza...

Hayat mı sürpriz olan, biz miyiz

   Hayatı boyunca hep bir şeyleri unutarak yaşadı. Fakat şimdi unutamıyordu. Tam da unutması gerektiği bir konuda. Hayatın bir cilvesi miydi yoksa. Mesela otobüs beklersin gelmez, beklemediğin anda istemediğin kadar otobüs geçtiğini görürsün duraktan. Yanlış sinyaller mi gönderiyoruz yoksa evrene (!).     Yavaşça doğrulttu kafasını kitaptan. Etrafına şöyle bir göz gezdirdi. Parkta hala hemen her şey aynıydı. Bir grup çocuk maç yapıyordu. Bir hanımefendi köpeğini gezdiriyordu. Birkaç genç erkek oturmuş hararetle bir şeyler konuşuyordu. Bir anne çocuğunu kaydıraktan kaydırıyordu. Bir dede torununu salıncakta sallıyordu. Bir kedi hala kuşları kovalıyordu. Güneş yavaş yavaş ağacın öbür tarafına doğru batıyordu. Gölgesinin tamamını kaybetmesine en fazla bir saat vardı. Yeniden kitaba döndü. Okumayı çok istediği bu kitabı almıştı bugün nihayet. Fakat o bile, onun her şeyden soyutlanıp aklındakileri silmesine yardım edemiyordu. Üstelik kitap gerçekten de epey sürükley...

Kestirilemeyen

   Bir küçücük adımla ayağa kalkıp kendini bu düşüncelerden sıyırabilirdi. Yapmadı.     Aklında, hep sevdikleri, yüreğinde ince bir sızı ile öylece kaldı oturduğu yerde.     Zamandı bu, çabuk geçiyordu. Ardından "dur biraz, bu ânı biraz daha fazla yaşayamaz mıyım" diye bile sorulamıyordu. Hem zaten böyle bir imkan tanınsa insan bazı anlardan hiç çıkmak istemez bazılarına da asla girmek istemezdi. Her anın ayrı bir güzelliği gerçekten var mı bilemem. Fakat bazı anların her şeyden daha güzel olduğuna kefil olabilirim.     Şimdi düşündüğü tam olarak buna benzer bir andı. Bir zamandı demek daha uygun olur. Zira uzundu, fakat bir an gibi yaşanıp bitmişti adeta. Hep deriz ya, geçip gitti, günler su gibi akıp gidiyor, zaman hızlı geçiyor, gençlik çabuk bitiyor, dünyaya gelen büyüyor. Çok fazla şey diyoruz bununla ilgili. Bir gerçeği birden fazla cümleyle ifade edebiliyor oluşun güzelliğine sanırım edebiyat deniyor. Belki de denmiyordur ...

"var etmek ister gönül"

   Yanan derinin kendini tamir etmesi uzun sürer. Bu sürede epey de canı yanar insanın. Üstelik yeni deri gelse ve yanık iyileşse bile eğer derin bir hasar varsa izi kalır. Artık acımasa bile o ize her baktığında canının acısı gelir aklına. Bazı olaylar da insanın kalbinde buna benzer yaralar açar. Kapanır, üstünden çok zaman geçer, hatta unutulmaya bile yaklaşılır belki. Bunlara rağmen dönüp baktığında izini görürsün ve yine acır canın.     Böyle bir acı yaşamıştı Semih, beş yıl önce. Dönüp baktığında hayatın bu acıdan ibaret olmadığını iyi bilecek kadar çok şey de yaşamıştı bu sürede. Çok fazla güzel olay olmuştu, beraberinde can sıkıcı olaylar da elbette. Hayatın güzelliği burada zaten. Sıradan olmayışlığı.     Mucizelerle yaşıyoruz. Mucizeye benzer bir şey de Semih'in başına geldi bu sıralarda. Hayatının son beş yılında karşısına çıkmayan ve bundan sonra da çıkacağına inanmadığı kişi karşısında duruyordu. Yıllar önce büyük bir tartışma ile a...

"Seni seviyorum, seni anlıyorum"

   Güzel pazarlar dileyerek başlamak istiyorum, zira az önce okuduğum bir kitaba göre günlerimiz hep güzel geçmeli. Pazar denilince aklıma nedense hep uzun kahvaltılar gelir. Şen şakrak, dolu dolu muhabbetlerin olduğu. "Koşkent'in kayıp çocukları" isimli bir çocuk kitabıydı okuduğum. Böyle kıpır kıpır bir kitap. Birçok çocuğun eksiklerinden bahsetmiş. Çocuklardan kaynaklı değil elbette bu eksikler. Daima sorun çıkaran büyüklerle alakalı. Şimdi kitaptan bahsetmek çok isterdim fakat aklımda başka bir konu var. O yüzden başlangıcı böyle yapmış olayım siz de bir ara kitabı okursunuz zaten.     Sabah -artık öğlen oluyor gerçi o saatler- su savaşlarını izledik yine. Harika bir program, müthiş çalışılmış ve hazırlanmış bir olay. Ben baya seviyorum. Fakat mevzumuz su savaşları da değil. O çok başka bir konu ve belki üzerine de bir sürü şey yazılabilir. Ben sadece şimdilik bu ve buna benzer faaliyetlerde emeği geçen herkese çokça teşekkürlerimi iletmekle yetiniyorum. As...

Geride kalanlar

   Bir hayalin eşiğinde duruyorum. Adımımı atsam her şey başlayacak, atmasam yeniden burada bulunamayacağım. Elimizdeki fırsatları zamanında değerlendirmekle sevdiklerim arasında bir tercih yapmam gerekiyor. Tercihler insanı yoruyor. Sonunda pişman olacağı kararlar vermekten korkuyor insan. Peki ya neyi seçersem seçeyim yine de pişman olacaksam? İnsan her şeyin kararını tek başına veremiyor. Belki verebilseydi sorumluluk almak daha kolay olurdu.     Hala hazırlanmadın mı, diyerek içeri girdi annem. Kararımı veremedim ki neye hazırlanayım, demek istedim ama çıkmadı kelimeler ağzımdan. Onlara göre çoktan verilen bir karar vardı zaten. Aksi mümkün olabilir miydi hiç? Hazırlanıyorum, birazdan çıkarım dedim usulca. Annem çıkınca Türkan'ı aramak için telefonu aldım elime. Mesaj göndermiş. "Düşündün mü?" Demek istiyor ki, "bu senin tek şansın, her şey buna bağlı." Demek istiyor ki, "kararın her neyse ben arkasındayım ama ona göre şekillenecek hayatlarımız. Sen gi...

Sevgili rüzgar gülü

   Ben rüzgar gülü olsam gece ışığı yanmayan rüzgar gülü olurdum. Kimse yerimi bilmesin, o kalabalığın içinde varlığım bi nebze olsun anlaşılmasın uzaktan. Sadece yakından bakanlar bilsinler orda olduğumu. Yakından anlasınlar nasıl dimdik ayakta durduğumu, yüreğimde neler olduğunu.    İnsanlar kendi kararlarını kendileri verebilmeliler. Ve biri bir karar aldığında etrafındakiler bu karara ilişkin olumsuz yorum yapamamalılar. Şayet böyle olsaydı hayat daha yaşanabilir olurdu. Böylelikle karar alırken düşünmemiz gereken şeyler çok daha başka olurdu. Belki daha basit verirdik kararlarımızı, daha az sancılı olurdu süreç.    Anlamadığımız şey şu, herkes tek başına ayakta duruyor ve neler yaşadığını, neler hissettiğini, bir durum için neler düşündüğünü hiçbirimiz bilmiyoruz. Evet bu dünyaya birilerine bağlı ve belki onlara  sorumluluklarımız olduğu halde gönderiliyoruz. Fakat bu sorumluluğu zedelemeyen, başkasının hayatında hiçbir zarar teşkil etmeyecek ka...

En kısa yazı

   Ufak bir pozitiflik mesajı verip dağılalım. Zaten çok bilinen sürekli söylenen bir durum ama yine de bu aralar çok üst üste geldiği için yazmak istedim zira başka türlü hafifletemiyorum iç sancımı.    Birkaç gündür dilimde aşırı pozitif şarkılar dönüyor. Böyle insana yaşam enerjisi katan cinsten parçalar. Mesela en favorim "Evrencan Gündüz - Benimle Evlensen" Hayır kimseye aşık falan olmadım, olsam çok anlamlı şarkı ama, böyle bir teklif alsam güzel olurdu. Konumuzu saptırıyoruz yine. Ben böyle güzel şarkılar dinleyerek çevreye neşe saçıyorum. Sonra böyle güzel enerjileri olan insanları görünce daha da mutlu oluyorum, katlanıyor resmen duygularım. Bununla birlikte bazen bazı insanlar tüm hevesleri boğazıma diziyorlar. Bütün berbat enerjilerini çevreye de salarak. Bazen diyorum ki, sen bunlarla kendini hiç bozma, aynen devam et. Bazen de diyemiyorum çünkü gerçekten çok etkiliyorlar. Mesela otobüste klima yüzünden kavga çıkaran sayın insan, trafikte gereksiz gergin...

Portakalla gülün hikayesi

   Yüreği yüreğime merhem olan portakal kokusuna.      İçinde bi şeyler kırık olan birini en iyi bu kırıklığı yaşayan anlar, düşüncesine binaen kendini, en iyi anlayana teslim etmeli insan. En azından kahramanımız öyle yapıyor. Kahraman diyoruz ama süper kahraman değil elbet, kendi çapında kahraman sadece. Bunu yalnızca kendi çapında yaşamayı başarabilen insanlar bilir.    İçimde bir şeyler koptu, dedi. Öbürü tebessüm edebildi sadece, böyle buruk bir tebessüm, böyle "o kopan şey senin kalbindeki incecik dokuduğun hislerdi" bakışlı bir tebessüm, anlıyorum ve yaşıyorum acını, çünkü bende de koptu bir şeyler tebessümü, ben her zaman senin yanındayım, birlikte onaracağız, birlikte yeniden dokuyacağız tebessümü. Bir tebessüm daha nasıl anlatırdı her şeyi açık seçik bilmiyorum.     Omzunda ağladı, birikmiş her şeyi döküp rahatlamak istedi, acı paylaştıkça azalmıyor evet fakat hafifliyordu, o anlık bile olsa içine yeniden sevinç dolabileceğine i...

Ah kapital

   Dilimde lüzumsuz birkaç reklam müziği. İşte böyle böyle girdiler beynimize. Ama yook, ben kapitalist sistemin kölesi olmaya niyetli değilim. Daha çok beklerler. Tatlış minnoş reklamlarla, billboardlarla, afişlerle, kampanyalarla kandırılıcak kadar enayi değilim. Hele ki hele çok güzel kokuyor diye mumlar, oda kokuları, peçeteler alacak hiç değilim. Ne bileyim çok güzel görünüyor diye minik ev ikonları, süsler falan desen zaten işim olmaz. Bi kere zaten bunların hep birer oyun olduğu gayet ortada. Bunlara düşecek aptallıkta değilim ki ben. -Gereksiz klavye delikanlılığı yapıldığına göre en kısa zamanda çarşıda, sokakta görülen güzel çoraplar, kitaplar, saatler hunharca alışverişe dahil olabilir. İhtiyaç fazlası her şey, her.-     İnsan durup düşünüyor. En azından bazıları. Bunca nimetin arasında biz gerçekten hakkını verecek, şükrünü eda edecek güzellikte, nitelikte şeyler yapıyor muyuz. Geçen gün haberlerde gördüm. Bilmem kaç milyar tl israf ediyormuşuz he...

Kalbim

   Unutmak ile unutulmak arasında gelip giden bir hayattı bu. Merdivenlerden aşağı inerken kaç basamak olduğunu bilmediğini fark etti. Halbuki yıllardır inip çıktığı bir merdivenin kaç basamak olduğunu bilmeyişi onun için hayata değer vermeyişiydi. Ufacık şeylerle hayatı bağdaştırıp yeteri kadar kıymet bilip bilmediğini tartar dururdu. Belki diyeceksiniz ki bunların hayatla ne alakası var. İşte o öyle düşünmedi hiçbir zaman.    Sevdiklerinin elinden kayıp gitmesine üzülmezdi sadece. Sevdikleriyle beraber giden hayallerine üzülürdü. Yaşanmışlıklarına, yeniden yaşanacaklar listesine bir ekleme yapılamayacağına. Bir insan, yalnızca bir insan değildi onun için. Aynı zamanda bir yaşama biçimi, bir karar verme düsturu, bir duygusal tanımlama, bir düşsel çoğalma idi. İşte bir insan gittiğinde tüm bunlar eksiliyordu hayatından. Ama her insan girdiğinde artış göstermiyordu bu meziyetler. İnce bir çizgi ve dikkat edilmesi gereken bir husus.    Sayısını bilmediği me...

Yola revan olmak*

   Bir yol hikayesi ile daha beraberiz. Bakmayın hikaye diyorum ama yolun bana hissettirdikleri hikayeleştirilebilir bir durum gibi geldiği için, yoksa yalnızca bir karalama. Elbette yolun da nereye gittiği, nerden başladığı, sonunun nereye varacağı, ucunda kimler olduğu da değiştiriyor bu hissiyatı. Bugünden biraz bahsedelim o halde.     En nihayetinde yine okulu bitirdim ve eve dönüyorum. Ankara'ya dönmek bana hep en sevdiğim oyuncağıma kavuştuğum çocukluk anları gibi gelir. Öyle mutluluk verici ve öyle huzurlu. Bir seneyi daha bitirebilmiş olduğumun şaşkınlığı ile beraber alttan kalan derslerimin beni bir miktar üzdüğü söylenebilir. Neyse 2 sene kalıyor ve bu baya iyi bir sonuç benim için. Yine de iki sene çok uzun bir zaman dilimi. Neyse ki bunu benim için daha eğlenceli ve eğitici kılan bir etken var Ispartada. Okulumu bitirdim ve yazın ne yapacağımı düşlüyorum. Fakat yolda değil. Yolda sadece eve dönmenin haklı sevincini yaşıyorum en derinimde.  ...

Yersiz

   Anlıyorum her şeyi, fakat oturtamıyorum bazılarını yerli yerine, dedi. Böyle bir cümleye neyle karşılık verilir bilemiyor insan. Aslına bakacak olursak pek çok şeye karşılık verdiğini düşünüyordu o ana kadar. Sonra fark etti, karşılık sandığı şeyler bi teselliden öte değildi. Hatta belki teselli bile değil. Yalnızca laf kalabalığından ibaret. Karşısında olan insanın verdiği rahat havayla onu bırakıp bunu değerlendirmeye aldı içinde. Zaten o da kendi halinden başka bir şey düşünecek durumda değildi. İkisi öylece derin düşüncelere daldılar. Yanında sessizce düşünebildiğin, kendi iç muhasebeni korkusuz yapabildiğin insan, kıymetli insandır. Hayatta kaybetmememiz gerekenlerdendir.     Kahvede herkesin ortasında bir sessizlik, adeta bir karadelik. Onların susması yavaş yavaş çevreyi etkilemeye başladı. Büyüyerek tüm çarşıyı ele geçirdi adeta. Onlar düşündü, kahve müsaade etti, kahvedekiler seyretti, çarşı biraz mırın kırın edecek gibi oldu amma esnaf güzelce izah...

Istırap*

   Izdırabı ruhun ödülü olarak görüp göremediğimi düşünüyorum. Daha güzel bir ruh düşlüyorum sonra. Daha güzel bir kalp ve akabinde güzel bir akıl. Diyorum ki bunca acı, bunca sancı ne için? Zaten yarın hiçbirinin bir önemi olmayacak. Lakin bugün niçin bu denli mühim bu hissettiklerim. Bazen öyle oluyor ki etten kemikten değil, yalnızca hislerden oluşuyor bedenim. Bazen öyle doluyor ki içim sığamıyorum yerlere göklere. Hem ne yaşarsam hep enlerde yaşıyorum hem de abartmaya gerek olmadığını söylüyorum. Çelişkiler uzmanı olmaya doğru hızla ilerliyorum. Kararlı ve ne istediğini bilen bi insan olamadığım için her geçen an daha da sinirleniyorum kendime. Fakat şimdi konumuz bu değil. Konumuz ızdırap.     Nurettin Topçu'nun Var Olmak'ını bitirdim bugün. Var olabiliyor muyum hala emin değilim. Fakat içinden bana uyan her cümleyi tebessümle bitirdim. Satırların altını çizerken içimden "işte tam olarak böyle" dedim. Bu aralar varoluşsal sıkıntılardan ziyade varkalışsal ...

Zam'an'

   Şöyle bir çevresindekileri düşündü önce. Sonra kendine döndü yeniden. "Dönelim kendimize ve aldığımız yaralara bakalım." çağrısına kulak vermek için. Yokladı kendini. Var mıydı, varsa ne içindi. Bir türlü çözüme kavuşturamadığı şeyleri düşündü. Dert sandıklarını, içinde acı olarak yer etmişleri. Onu neyin daha çok yaraladığını, neyin daha derinden etkilediğini bulmaya çalıştı. Sevdikleri mi üzüyordu, yaşadıkları mı, hastalığı mı, aşkı mı, yokluğu mu, yoksa içindeki doldurulamaz boşluğu mu? En çok kendi kendini mi yaralıyordu yoksa? Karar verdi. Yaşamaklığın vermiş olduğu gurbetlikti onu bu denli kıran, döken. İçinin daima böyle karmakarışık olmasına sebep bu histi. Midesine giren krampları bu açıklayabilirdi en iyi. Yapılan, yazılan, söylenen her şeyi düşündü bildiği kadarıyla. İzlediği film-dizileri, okuduğu kitapları, dinlediği şarkıları, sözleri, hikayeleri, nasihatleri. Herkesin ve her şeyin bi kurgusu, bi öyküsü vardı. Hayal gücü sınır tanımazdı. Yine de hayal edilebi...

Ayların en güzeli

   Ramazan'ın gelmesi bende büyük bir etkiyle karşılık buldu. Zaten geleceği için epey heyecanlıydım öncesinde. Gelince de tüm güzelliğiyle geldi elhamdülillah. Bugün 9. gün. Ben ilk defa günlük tutmaya karar verdim bu Ramazan. En azından dedim 1 tane olsun günlüğüm bulunsun şu hayattan göçmeden. Onun için harika bir zaman belirlediğimin farkında olmakla birlikte yine düzenli bir iş yapamıyorum. Olsun. Önceki günlerin hesabını da hallediyoruz aramızda,  yazamadığım zamanlarda. Anlatılacak o kadar çok şey birikti ki. Fakat oturup bir şekilde anlatmaya elim varmadı hiç. Şimdi zamanı ve yeri geldi sanırım. Bu yazı birden içten gelerek değil, artık yazı yazmalıyım ve dökmeliyim içimi dediğim bir gün içinde biraz görev bilinerek yazılmıştır. Esasında ben sevmem öyle görev bilerek yaptığım işleri, biz de esas; gönül vermektir. Gönülsüz de olmadığımdan bu tam sorumluluk sonucu sayılmaz. Uzattım, yazıya geçelim.     Bu ramazanda ailemden uzakta olduğum için bir mi...

Kaybetme sancısı

   Fikirlerinden ve hislerinden sıyrılıp yalnızca yaşamak isterken kendini her seferinde büyük çatışmanın arasında buluyor. Anlam veremediği onca şeyin kendi etrafında bunca dönüşünü aklı almıyor bir türlü. Elinden gelenin en iyisini yapmaya azmettiği zamanları düşünüyor ve bir de şimdiki zamanları. Şimdi her şey boş, her şey sadece sırtına yük gibi geliyor. Gereği olmadıkça bunca şeyi sırtlanmanın bir önemi olmadığını düşünüyor. Çünkü hisleri ve hayalleri gelişmemiş bu konuda henüz. Bilmiyor yalnızca güzellikler için katlanılabilir bu kadar karmaşaya. Yalnızca sabredenler güzele ulaşabilir, bunu bilmiyor. Sıkıntılarını her seferinde başka başka yerlerde giderebileceğini zannediyor. Aslolanın görmek olduğunun idrakına varamıyor. Görmek istemiyor, bilmek, duymak, okumak, anlamak istemiyor. Sadece bitsin istiyor ve sonra neden bu halde olduğunu sorguluyor. Kendiyle çelişiyor mu dediniz? Evet tam olarak kendiyle çelişiyor. Bir türlü barışamadığı kendiyle. Yo düşman bellemiyor ken...

Şahıs burda neler saçmalamış

   Uzun zamandır yine yazamıyorum. Bazen olur ya insan hep yaptığı, yapmayı sevdiği şeyleri bile yapamaz hale gelebilir. Bir olay, bir his, bir insan, bir mekan. Her şey buna sebep olabilir. Sebepleri araştıran bi insan değilim yaradılıştan. Sonuçlara odaklanırım. Yazamamak benim için büyük bir eziyet. Zira başka türlü bir şeyler nasıl anlatılır pek bilmiyorum. Mesela konuşurken çok konuşuyorum, yani anlatıyorum. (Bir akademisyenimiz demişti ki -bir saat konuştuktan sonra- ben normalde çok konuşan bi insan değilim ama anlatmaya başlayınca duramıyorum) gerçekten tam olarak bu. Hep bunu kullanacağım hazır olun. Bilenler bilir, bi şey anlatacağım zaman olayın evvelini, girdisini çıktısını, her türlü verisini anlatmadan edemiyorum. Sanki onları anlatmayınca anlaşılmayacakmış gibi geliyor, halbuki alakası yok. Düzeltmem gereken huylarımdan biri de bu, sanki hiç yokmuş gibi bir de bununla uğraşacağım hadi bakalım. Neyse. Yazarken de bazen çok açılıyorum, yani yazıyorum yazıyorum son...

Yol hikayelerinden hallice

   Yeni yollar ve yeni yazılarla hayata devam ediyoruz. Yalnız yapılmayan yolculukların tadı biraz daha başka oluyor. Yanınızda olan insana bağlı olarak eğlence seviyesi azalıyor veya artıyor. Hele ki kalabalık yolculuklar zaten komple başka bir olay, dünyanın en iyilerinde ilk 10'a falan girer sanırım. Şimdi size tek başına yapılmayan bi yolculuktan yazıyorum. Yanımda pek sevdiğim bir kuzenim var. Evet sadece bir adet var. ÇÜNKÜ BENİM ÇOK FAZLA KUZENİM VAR. Cümlenin önemini ya da gereksizliğini büyük harflerle belirtmeyi çok sevdiğim birinden öğrendim. Hoşuma giden bi olay. Büyük harfle yazarken onun altı çizilileri okuduğu ses tonuyla okuyorum. Bu da başka güzel bi olay. Her neyse yine konu başka yerlere gidiyor.     Kısa ya da uzun, bitmesin istediğimiz her yol biraz yoldur. Artık bitsin dediğimiz her yol ise en âlâ yoldur. Biraz da kurtarılmış işkencedir. Yine de ne dedik, yollar güzeldir.     Muavinin özelliklerinden bahsetmiştik sanırım bi...

Derinlik

   Düşündü. Zaten yaptığı çok başka herhangi bir eylem de yoktu. Her seferinde bu kez daha farklı hissediyorum dese de olan hep aynıydı. Hep bir şeyleri değiştirmesi gerektiğini anlıyor, harekete geçmek için ne yapması gerektiğini bulmaya çalışıyordu. Bulamayışlarını yanına alıp öylece yaşama devam ediyordu. Yine aynını yaptı.     Olduğu yerden kalktı. Mutfağa geçip kahve yapacaktı. Bildiğimiz sütlü türk kahvesi. Cezveyi aldı, dolaba baktı, süt olmadığını fark etti. Hevesi kaçtı. Hevesi böyle küçük şeylerle kırılan insanların hayatta bir şeyleri başarma potansiyelleri düşüktür. Biliyordu, umursamadı. Salona geçti, bir kitap aldı eline. Kitap okumayı sevdiği bir koltuk vardı. Her insanın belli başlı aktiviteleri yapmayı sevdiği özel bir yer vardır, diye düşündü. Sonra açtı kitabı, okumaya başladı, okuduğunu ama anlamadığını fark etti. Birkaç sayfa geçti fakat aklında kalan bir şey yoktu. Olayı anlamak için başa döndü, yine aynısı. Bıraktı kitabı masaya. Neden al...

Bu da başlıksız olsun madem

   Böyle çaresiz anlarda yazmaktan başka bir çıkış yolu bulamıyorum. Yazarak acılarımdan kurtulmaya da çalışmıyorum. Sadece bi nebze olsun kendimi ve sorunu daha iyi görebilmek için, içimi bi tık olsa da huzura kavuşturmak için yazıyorum. Böyle durmadan, bıkmadan daima içimdekileri yazmak istiyorum. Sonsuza dek tutarlı-tutarsız, devrik-düzgün bir sürü cümle kurmak istiyorum. Sanki böyle kum torbasına yumruk atmak gibi. Kelimeler bir şekilde zihnimden parmak uçlarıma dökülüverince öyle rahatlıyorum işte. Sırf bundan dolayı beynimde kurduğum cümleleri bazen peşi sıra değil de sırası karışık bir şekilde diziyorum. Hatta bazen kelimelerin yeri değişiyor. Mühim olan anlatabilmek her ne olursa. Sonuçta ben size "mor rengi severim" de desem anlayacaksınız, "severim renk olan moru" da desem anlayacaksınız. Mesela burda şu eksik, ne kadar seviyorum, nasıl seviyorum. Demek ki sadece sevgimi bilmeniz kafi. Öyle olmasaydı detaya girerdim. Şu an da saçmalamanın dibine vuruyorum ...